MOSKOVA – Rusya

Moskova, Rusya`nin baskenti ve Avrupa`nin en büyük kentlerinden biridir. 850 yil önce, Prens Yuri Vladimirovich Dolgoruky tarafindan kuruldugu kabul edilir. Moskva Nehri kenarina kurulan bu ahsap kasaba, gittikce gelismeye baslar, kasaba etrafina set çekilerek dusmanlara karsi korunma saglanir.

Daha sonralari ticaret yolu uzerinde olmasi sayesinde ufak kasaba, gelismesini devam ettirir, Mogol saldirisi sirasinda ele geçen kent, Dmitry Donskoy 13.cü yüzyılda Moğollara karşı ilk başarıyı elde eder ve daha sonra 3.cü İVAN, kenti taş duvarlarla sağlamlaştırır. Diğer yakın kabileleri de kendi etrafında birleştirir. Bugün Kremlin Meydanı’nın olduğu bölge 15.ci yüzyılda şekillenmeye başlar. Şehir gelişmesini sürdürürken, duvarlar da genişletilmeye devam eder. Tatar saldırılarına karşı özellikle güvenliğe önem verilir.
Çar adı verilen yöneticiler tarafından yönetilen Rusya, komşusu Osmanlı ile de uzun bir dönem savaşlar yapmış ve doğu cephesinde özellikle birçok şehit vermemize neden olmuştur.

1917 yılında yönetimi ele geçiren Bolşevikler ihtilal yaparak Komunizmi getirmiş ve Çarlık sistemine son vermişlerdir. Ruslar bu ihtilale Yahudi İhtilali adını verirler çünkü bu ihtilali yapan 20.000 kişinin çoğu Yahudi azınlıktan oluşmaktaydı….

Moskova’ya Ekim 2002’de ilk seyahatimi yapma şansım oldu. İstanbul’dan kalkan charter uçak iki buçuk saat sonra Moskova’ya ulaştı. Demodedova Havaalanı’na inen uçaktan inerken, 2 derecelik hava sıcaklığı insanın kemiklerine işliyordu.

Moskova’da 6 havaalanı var, bu yüzden varış havaalanınızı iyi öğrenmenizde fayda var. Havaalanında vize işlemleri sırasında Türk vatandaşları özellikle kenara alınıp, pasaportları alınıp 10-15 dakika bekletiliyorlar..

İşlemler bitip taksiye bindiğimizde, dışarda lapa lapa kar yağıyordu ve taksicinin söylediğine göre, bu mevsim için çok normal olmayan bir durumdu bu. Gazetelerde yazanlara göre de Moskova’da soğuktan 20’ye yakın kişi donarak ölmüştü bu hafta içerisinde…..

Taksi ile bir saate yakın süren seyahat sonrası, Moskova Otel’e geldik. Burası Moskova’nın eski otellerinden birisi ve Kremlin Sarayı’nın hemen yanıbaşında. Fiyatları 3 yıldız bir otele göre oldukça pahalı sayılır çünkü gecesi 100 dolar civarı…Tek iyi tarafı, şehir merkezinde oluşu ve temizliği….

Moskova, benim için Kremlin demekti bugüne kadar, fotoğraf karelerinden aklımda kalan o 1001 Gece Masalları stilindeki binayı görmeden Moskova’dan gitsem, gözüm açık kalırdı doğal olarak ve boşluk yakaladığım ilk anda bu tarigi binaya koştum…Koştum koşmasına ama gözümde canlandırdığım o dev bina yerine küçük bir bina çıkınca hayallerimim yıkıldı…

Kremlin Sarayı ile alakalı bazı noktaları yeniden gözden geçirmemiz lazım, öncelikle o fotoğraflardaki güzel ve sevimli bina bir KİLİSE. “Saint Basil” adındaki bu Ortodoks Katedral, Korkunç İvan tarafından, Kazan ve Astrahan zaferleri hatırasına yaptırılmış ve İSLAM’A KARŞI BAŞARININ SEMBOLU olarak 1553 yılında inşasına başlanmış ve 1560 yılında bitirilmiştir. Binanın dizaynını Barma ve Posnik adlarında iki Rus mimar yapmış ve bir İtalyan mimar bu projeyi tamamlamıştır. Anlatılanlara göre, Çar , katedral inşaatı sonrasında Italyan Mimara, bu binadan daha mükemmelini yapabilir misin? Diye sormuş, aldığı cevap “evet” olunca da, bir daha böyle mükemmel bir bina yapamasın diye gözlerini oydurarak kör etmiştir…..

St. Basil kimdir? Diye sorulabilir… 15.ci yüzyılda, Rusya’da, derviş diyebileceğimiz insanlar çok değer görmekteydi. St. Basil sokaklarda peşmurde dolaşan ve kendini “İsa Aşkıyla delirmiş biri” olarak tanıtan bir zattı. Öldüğü zaman, bu katedrale onun adının verilmesine karar verilmiştir.

Katedral, 8 kuleden oluşmakta.Rus Ortodoks inancında, kilisede oturmak yasak sayıldığı için, dua edenler bölüm bölüm dolaşarak ayakta dualarını ediyorlar. Kilisede en çok ilgimi çeken bu nokta oldu, çünkü ben kocaman bir alan bekliyordum.

St Basil Katedrali, diyebiliriz ki Moskova’nın en sevimli ve ilginç binasıdır. Kremlin Sarayının ucunda inşa edilmiştir. Kremlin sarayı yüksek duvarlarla kaplı ve ağırlık olarak kırmızı rengin kullanıldığı bir bina…

Lenin 1924 yılında öldüğünde, cesedi mumyalanarak, Kremlin Sarayında özel bir bölüme konularak , halkın onu görmesi sağlanmış ve bugün hemen Kızıl Meydan’da, LENIN yazan bölümde müzesi mevcut, dileyenler uğrayabilir, ben gidemedim çünkü hergün açık değil dediler.

Kremlin Meydanı’nda , Lenin Müzesi karşısında kocaman bir bina dikkatinizi çekecektir hemen. Bu bina içerisinde çok modern dükkanların olduğu, kozmopolitan bir yer. İşin ilginç tarafı, binayı geçen yüzyılda, Türk ve İtalyan işadamları ortaklaşa yapıp, Ruslara kiralamışlar.

Kızıl Meydan’ı bir kenara bırakıp dolaşırken sokaklarda, PUŞKİN Heykeline geliverdim. Puşkin Rusy için çok önemli bir insan ve hikayesi de oldukça ilginç. Etyopya Kralı tarafından geçen yüzyılda, Rus Çarına hediye olarak gönderilen bir zenci çocuktur Puşkin. Değişik sevimliliği ve zekası sayesinde, Çarın dikkatini çeken bu çocuğa, Beyefendilik ünvanı verilir ve bu sayede Puşkin, Sarayda yerini sağlamlaştırır. Daha sonra bugünkü Rus alfabesini ve dilini şekillendiren çalışmalarıyla, modern Rusçanın temellerini atmış olur. Bugün, yaşadığı konak halen bir müze olarak kullanılıyor, ama sponsor bulunamadığı için henüz açık değilmiş…. Sponsor bulunursa, müze açılacak dediler.

Moskova trafiği, İstanbul trafiğini hiç aratmadığı için, hiç zorluk çekmedim orada. Bizden farkı olmayan bir karmaşa orada da mevcut.

Moskova’da, taksi sistemi farklı, normal taksiler haricinde cadde ve sokaklarda binlerce kaçak taksi mevcut ve halk genelde bunları tercih ediyor. Şahsen biz bunlara fazla binmedik ama söylenen şu ki, ucuz yolculuk istiyorsanız ki Rusya çok pahalı biliyorsunuz, bu taksilere binmenizde fayda var. Caddede baktığım zaman, birçok kişinin sadece el işaretiyle bu tip taksileri durdurup bindiğine şahit oldum. Bu arada, kaçak taksinize binmeden önce kesinlikle gideceğiniz yere kaç rubleye gideceklerini sorup, pazarlık yapmayı unutmayın.

Moskova’da çok Türk firması var. Mesela MİGROS RAMSTORE birkaç yerde dikkatimi çekti. Heryerde Türk inşaat firmaları ve yaptıkları çalışmaları görülmekte. Yol inşatlarını da biz yapıyoruz. Birçok Türk vatandaşımız da bu yüzden Rusya’da yaşamaktalar.

Kahvaltıda, bizim su böreği ile aynı olan ve adına AÇMA denilen börekten yemenizi tavsiye ederim. Beyaz peynir yerine, kaşar peynir konularak yapılan bu börek, Gürcistan stili imiş, bunu da sorup öğrenmiş oldum.

Yemeklerde fazla zorluk çekeceğinizi sanmıyorum, lokantalarda domuz eti olmayan yemeklerin birçoğu, bildiğimiz yemeklerden çünkü.

Rusya, Perestroyka sonrasında, kendini bulmaya çalışan bir ülke havasında geldi bana. Konuştuğum birkaç Rus, KGB’nin çok cidi bir şekilde yeniden canlanmaya başladığından bahsettiler. Düşüncelerine göre, komünizm tekrar canlandırılmaya çalışılıyor saman altından. Bunun faydası mı olur zararı mı , bilemiyorum tabii ki, bu sadece duyduklarım…

Dönüş yolculuğu için havalanına geldiğimizde, vize işlemleri sırasında polis ne kadar dolar var dedi? Cüzdanımda ne kadar olduğunu söyledim ve bakayım dedi..Tüm cüzdanı sağolsun inceledi ve tatmin olmadığı belli ki, bir bölüme alıp orada da tüm elbise ceplerimi aradı. Sorunu neydi bilemiyorum ama çıkışlarda ben değil sadece, birçok kişiye bu işkence yapılıyor. Benden önce sırada olan ihtiyar Rus yolcu, benden daha fazla arandı… Size tavsiyem, Rusya’ya grişte doldurduğunuz ve üzerinizdeki döviz miktarını yazan dokumanı dikkatli doldurmanız, çünkü çıkarken para kontrolu yapılırken bu dokuman baz alınıyor. Diyelim 500 dolar yazdınız ve çıkarken cüzdanınızda 600 dolar var, bu yüzden sorguya alınabiliyorsunuz… Burası Rusya!!! Acaba biz de Rus turistlere bu şekilde mi davranmalıyız? Ne dersiniz aslında mantıklı değil mi? Onlar bize sorabiliyorsa bu parayı nasıl kazandın diye? Biz niye sormuyoruz?

Arada olan bazı olumsuzluklara rağmen, Rusya ilginç bir ülke ve bugüne kadar neden daha önce gitmedim diye kızdım kendi kendime…Giderseniz, Kremlin Meydanı’na selamlar!!!!!

17.10.2002

Moskova – Rusya

Moskova, Rusya`nin baskenti ve Avrupa`nin en büyük kentlerinden biridir. 850 yil önce, Prens Yuri Vladimirovich Dolgoruky tarafindan kuruldugu kabul edilir. Moskva Nehri kenarina kurulan bu ahsap kasaba, gittikce gelismeye baslar, kasaba etrafina set çekilerek dusmanlara karsi korunma saglanir.

Daha sonralari ticaret yolu uzerinde olmasi sayesinde ufak kasaba, gelismesini devam ettirir, Mogol saldirisi sirasinda ele geçen kent, Dmitry Donskoy 13.cü yüzyılda Moğollara karşı ilk başarıyı elde eder ve daha sonra 3.cü İVAN, kenti taş duvarlarla sağlamlaştırır. Diğer yakın kabileleri de kendi etrafında birleştirir. Bugün Kremlin Meydanı’nın olduğu bölge 15.ci yüzyılda şekillenmeye başlar. Şehir gelişmesini sürdürürken, duvarlar da genişletilmeye devam eder. Tatar saldırılarına karşı özellikle güvenliğe önem verilir.
Çar adı verilen yöneticiler tarafından yönetilen Rusya, komşusu Osmanlı ile de uzun bir dönem savaşlar yapmış ve doğu cephesinde özellikle birçok şehit vermemize neden olmuştur.

1917 yılında yönetimi ele geçiren Bolşevikler ihtilal yaparak Komunizmi getirmiş ve Çarlık sistemine son vermişlerdir. Ruslar bu ihtilale Yahudi İhtilali adını verirler çünkü bu ihtilali yapan 20.000 kişinin çoğu Yahudi azınlıktan oluşmaktaydı….

Moskova’ya Ekim 2002’de ilk seyahatimi yapma şansım oldu. İstanbul’dan kalkan charter uçak iki buçuk saat sonra Moskova’ya ulaştı. Demodedova Havaalanı’na inen uçaktan inerken, 2 derecelik hava sıcaklığı insanın kemiklerine işliyordu.

Moskova’da 6 havaalanı var, bu yüzden varış havaalanınızı iyi öğrenmenizde fayda var. Havaalanında vize işlemleri sırasında Türk vatandaşları özellikle kenara alınıp, pasaportları alınıp 10-15 dakika bekletiliyorlar..

İşlemler bitip taksiye bindiğimizde, dışarda lapa lapa kar yağıyordu ve taksicinin söylediğine göre, bu mevsim için çok normal olmayan bir durumdu bu. Gazetelerde yazanlara göre de Moskova’da soğuktan 20’ye yakın kişi donarak ölmüştü bu hafta içerisinde…..

Taksi ile bir saate yakın süren seyahat sonrası, Moskova Otel’e geldik. Burası Moskova’nın eski otellerinden birisi ve Kremlin Sarayı’nın hemen yanıbaşında. Fiyatları 3 yıldız bir otele göre oldukça pahalı sayılır çünkü gecesi 100 dolar civarı…Tek iyi tarafı, şehir merkezinde oluşu ve temizliği….

Moskova, benim için Kremlin demekti bugüne kadar, fotoğraf karelerinden aklımda kalan o 1001 Gece Masalları stilindeki binayı görmeden Moskova’dan gitsem, gözüm açık kalırdı doğal olarak ve boşluk yakaladığım ilk anda bu tarigi binaya koştum…Koştum koşmasına ama gözümde canlandırdığım o dev bina yerine küçük bir bina çıkınca hayallerimim yıkıldı…

Kremlin Sarayı ile alakalı bazı noktaları yeniden gözden geçirmemiz lazım, öncelikle o fotoğraflardaki güzel ve sevimli bina bir KİLİSE. “Saint Basil” adındaki bu Ortodoks Katedral, Korkunç İvan tarafından, Kazan ve Astrahan zaferleri hatırasına yaptırılmış ve İSLAM’A KARŞI BAŞARININ SEMBOLU olarak 1553 yılında inşasına başlanmış ve 1560 yılında bitirilmiştir. Binanın dizaynını Barma ve Posnik adlarında iki Rus mimar yapmış ve bir İtalyan mimar bu projeyi tamamlamıştır. Anlatılanlara göre, Çar , katedral inşaatı sonrasında Italyan Mimara, bu binadan daha mükemmelini yapabilir misin? Diye sormuş, aldığı cevap “evet” olunca da, bir daha böyle mükemmel bir bina yapamasın diye gözlerini oydurarak kör etmiştir…..

St. Basil kimdir? Diye sorulabilir… 15.ci yüzyılda, Rusya’da, derviş diyebileceğimiz insanlar çok değer görmekteydi. St. Basil sokaklarda peşmurde dolaşan ve kendini “İsa Aşkıyla delirmiş biri” olarak tanıtan bir zattı. Öldüğü zaman, bu katedrale onun adının verilmesine karar verilmiştir.

Katedral, 8 kuleden oluşmakta.Rus Ortodoks inancında, kilisede oturmak yasak sayıldığı için, dua edenler bölüm bölüm dolaşarak ayakta dualarını ediyorlar. Kilisede en çok ilgimi çeken bu nokta oldu, çünkü ben kocaman bir alan bekliyordum.

St Basil Katedrali, diyebiliriz ki Moskova’nın en sevimli ve ilginç binasıdır. Kremlin Sarayının ucunda inşa edilmiştir. Kremlin sarayı yüksek duvarlarla kaplı ve ağırlık olarak kırmızı rengin kullanıldığı bir bina…

Lenin 1924 yılında öldüğünde, cesedi mumyalanarak, Kremlin Sarayında özel bir bölüme konularak , halkın onu görmesi sağlanmış ve bugün hemen Kızıl Meydan’da, LENIN yazan bölümde müzesi mevcut, dileyenler uğrayabilir, ben gidemedim çünkü hergün açık değil dediler.

Kremlin Meydanı’nda , Lenin Müzesi karşısında kocaman bir bina dikkatinizi çekecektir hemen. Bu bina içerisinde çok modern dükkanların olduğu, kozmopolitan bir yer. İşin ilginç tarafı, binayı geçen yüzyılda, Türk ve İtalyan işadamları ortaklaşa yapıp, Ruslara kiralamışlar.

Kızıl Meydan’ı bir kenara bırakıp dolaşırken sokaklarda, PUŞKİN Heykeline geliverdim. Puşkin Rusy için çok önemli bir insan ve hikayesi de oldukça ilginç. Etyopya Kralı tarafından geçen yüzyılda, Rus Çarına hediye olarak gönderilen bir zenci çocuktur Puşkin. Değişik sevimliliği ve zekası sayesinde, Çarın dikkatini çeken bu çocuğa, Beyefendilik ünvanı verilir ve bu sayede Puşkin, Sarayda yerini sağlamlaştırır. Daha sonra bugünkü Rus alfabesini ve dilini şekillendiren çalışmalarıyla, modern Rusçanın temellerini atmış olur. Bugün, yaşadığı konak halen bir müze olarak kullanılıyor, ama sponsor bulunamadığı için henüz açık değilmiş…. Sponsor bulunursa, müze açılacak dediler.

Moskova trafiği, İstanbul trafiğini hiç aratmadığı için, hiç zorluk çekmedim orada. Bizden farkı olmayan bir karmaşa orada da mevcut.

Moskova’da, taksi sistemi farklı, normal taksiler haricinde cadde ve sokaklarda binlerce kaçak taksi mevcut ve halk genelde bunları tercih ediyor. Şahsen biz bunlara fazla binmedik ama söylenen şu ki, ucuz yolculuk istiyorsanız ki Rusya çok pahalı biliyorsunuz, bu taksilere binmenizde fayda var. Caddede baktığım zaman, birçok kişinin sadece el işaretiyle bu tip taksileri durdurup bindiğine şahit oldum. Bu arada, kaçak taksinize binmeden önce kesinlikle gideceğiniz yere kaç rubleye gideceklerini sorup, pazarlık yapmayı unutmayın.

Moskova’da çok Türk firması var. Mesela MİGROS RAMSTORE birkaç yerde dikkatimi çekti. Heryerde Türk inşaat firmaları ve yaptıkları çalışmaları görülmekte. Yol inşatlarını da biz yapıyoruz. Birçok Türk vatandaşımız da bu yüzden Rusya’da yaşamaktalar.

Kahvaltıda, bizim su böreği ile aynı olan ve adına AÇMA denilen börekten yemenizi tavsiye ederim. Beyaz peynir yerine, kaşar peynir konularak yapılan bu börek, Gürcistan stili imiş, bunu da sorup öğrenmiş oldum.

Yemeklerde fazla zorluk çekeceğinizi sanmıyorum, lokantalarda domuz eti olmayan yemeklerin birçoğu, bildiğimiz yemeklerden çünkü.

Rusya, Perestroyka sonrasında, kendini bulmaya çalışan bir ülke havasında geldi bana. Konuştuğum birkaç Rus, KGB’nin çok cidi bir şekilde yeniden canlanmaya başladığından bahsettiler. Düşüncelerine göre, komünizm tekrar canlandırılmaya çalışılıyor saman altından. Bunun faydası mı olur zararı mı , bilemiyorum tabii ki, bu sadece duyduklarım…

Dönüş yolculuğu için havalanına geldiğimizde, vize işlemleri sırasında polis ne kadar dolar var dedi? Cüzdanımda ne kadar olduğunu söyledim ve bakayım dedi..Tüm cüzdanı sağolsun inceledi ve tatmin olmadığı belli ki, bir bölüme alıp orada da tüm elbise ceplerimi aradı. Sorunu neydi bilemiyorum ama çıkışlarda ben değil sadece, birçok kişiye bu işkence yapılıyor. Benden önce sırada olan ihtiyar Rus yolcu, benden daha fazla arandı… Size tavsiyem, Rusya’ya grişte doldurduğunuz ve üzerinizdeki döviz miktarını yazan dokumanı dikkatli doldurmanız, çünkü çıkarken para kontrolu yapılırken bu dokuman baz alınıyor. Diyelim 500 dolar yazdınız ve çıkarken cüzdanınızda 600 dolar var, bu yüzden sorguya alınabiliyorsunuz… Burası Rusya!!! Acaba biz de Rus turistlere bu şekilde mi davranmalıyız? Ne dersiniz aslında mantıklı değil mi? Onlar bize sorabiliyorsa bu parayı nasıl kazandın diye? Biz niye sormuyoruz?

Arada olan bazı olumsuzluklara rağmen, Rusya ilginç bir ülke ve bugüne kadar neden daha önce gitmedim diye kızdım kendi kendime…Giderseniz, Kremlin Meydanı’na selamlar!!!!!

17.10.2002

Rusya – Rusya

Bütün gezi meraklılarına selamlar !
Bir Pazar sabahı Rusya’nın sağlı-sollu ağaçlık olan uzun otobanlarından birini hatırladım tüm sessizliği ve güzel doğasıyla. Hemen başlıyorum. Rusya’dan dönmeye hazırlanıyorduk eşimle birlikte. Arabamızı tıka-basa doldurduk – büyük parçalar hariç-. O kadar ki stepne gerektiğinde çıkarmak mümkün olmaz gibi görünüyordu. Hatırlayabildiğim bütün ayrıntıları yazacağım. O yüzden yazı uzun olabilir. Arabanın sağ ön tekerleği biraz korkutuyordu bizi ama Allah’a sükür o tekere birşey olmadı. Önümüzde tam 2300 kilometrelik bilmediğimiz bir yol ve ertesi gün yetişmemiz gereken Sochi-Trabzon gemisi vardı. Aslında Rostov’dan da gemi gidiyordu fakat Sochi şehrindeki kadar sık olmadığından tercih etmedim. Yola çıkmadan önce Sergey adında bir tanıdığımdan yolla ilgili gerekli bilgileri aldım. Çok önemli şeyler söyledi : Haritada kısa görünen bir yol vardı mesela ( 150 km daha kisa ) , o yolun tamir altında olduğunu ve 600 km boyunca ortalama en fazla 60 km hızla gidebileceğimi söyledi. Devamında bana M7 ( Moskova 7 anlamında ) ve Moskova’nin etrafındaki 3. çember yoldan kavis yapıp M4’e geçmemi tavsiye etti.
Yola çıktık. İlk basta 90’dan yukarı çıkmıyordum araba dolu diye. 1545 kilo arabanın kendi ğırlığı, e bir de eşyalar olunca kalkması ve durması uzayarak oluyordu. Sonradan yolların düz olduğunu gördükçe bu rakam 150 km/s lerde seyretmeye basladı. M7 üzerinde ilerlemeye basladık. Nijniy Novgorod ( yani Gorki ) sehrini geçtikten sonra yolda bakım-onarım çalışmalarıyla karşılastık ve bu çalısmalar 100 km kadar devam etti. Gece 2 filandı. Moskova’ya yaklastıkça heyecanımız artıyordu, çünkü 3. çember yol eski bir yoldu ve farketmezsek çok uzun yollar gitmemiz gerekebilirdi. Unutmadan, gece yarısı tamiratın bittiği yerde polis durdurdu ve Rusya’da hiç rastlamadığım türden gerçek bir centilmen polisle karşılaştım. Bizim durduğumuzu görünce Rusça ‘ Aman tanrım, devam edin, devam edin’ dedi. Durdurduğuna pisman olmuş bir hali vardı aileyiz diye. Tabii ki mutluluk verici bir andı. Biraz ileride direksiyona esim geçti, amacimiz hiç durmadan varacağimiz noktaya varmaktı. Rusya yollarında durmanın sonucunun ne olacağı belli olmaz. Moskova’ya kadar 300 km’den fazla virajsız bir otobanda gittik. Eşim bana hizlı gittiğimi söylüyordu az evvel, fakat ben hiç 190’a çıkmamıştım. Sportif C serisi bir Mercedes solumuzdan geçtikten 2 sn. sonra sadece ufukta arka lambalarını görebildik. Çok sıkı polis kontrolü olduğundan millet 90’ı geçmiyordu. Bu Mercedesli iri yari adamı ileride polislerin yanında gördük sonradan. O hızla geçtik tabi. Camına bir sprey sıktığını farkettim. Tahmin edebileceğiniz gibi bize yeniden yetişti ve geçti. Gece 3 gibiydi. 3. çember yol olması ihtimali olan bir yerde durup polise yolu sormak istedik. Sehirlerarasi yola kırmızı ışık koymuşlar ve ışığı geçip sağda durmuşuz. Polis tutturdu eşinin ehliyetini alıcam diye. Çok zor ikna ettim. Merak edenlere nasıl ikna ettiğimi anlatabilirim. Hemen oradan sola ayrıldık. Bu yol çok insiz. Ormanın içinden gidiyor. Zaman zaman sis var. Amerikanların korkutma filmlerindeki gibi. Still I know what you did last summer’in sahnelerine benziyor. İşin ilginci benzinimiz de en fazla 100 kmlik var. Bu orman yolun sonuna doğru hala sasırdığımız, sislerin arasından beliren bildiğimiz türden modern BP benzin istasyonuyla karşılastık ve 2300 km boyunca arabamızın ihtiyacı olan kurşunsuz süper benzini bulabildiğimiz tek nokta burası oldu. Kalanında hep 95 oktanlı normal benzin aldık. Gün ışımaya baslamıştı. İşte geldik kesisme noktasına.( M7 x M 4 ) .Polisler belgelerimizi yeniden kontrol ettiler. Artık 1800 km. yolumuz kalmıştı. Yolun bu kısmında 34 plakalı tırlarla, Türk tırları için dinlenme alanlarıyla karşılastık. Türk tırlarını görünce tabii ki çok sevindik ve asıldık kornaya, onlardan da karşılık geldi. İlerledikçe Rusya’nın ünlü soğuk ikliminden uzaklaşıyorduk. Lada Samara’nın biriyle uzun süre birbirimizi geçip durduk, yol eğlencesi oldu. Yol boyunca başımıza gelen kötü olaylardan birincisine dogru yaklaşıyorduk. Evet tamiratta olan bir yol ve hiz sınırı 50 km/s. Kurallara uyuyoruz ama karşıdan gelen bir Jiguli kurallara uymuyor. Sonuç : yanımızdan hızla geçtiği için yoldaki taslar ön camda kursun etkisi yapıyor. Ön camda bir yuvarlak. Gürültü eşimi uyandırıyor. Dönüp adamın peşine düşmektense yola devam ediyoruz. Zaten paraları yoktur bu heriflerin, uğraşmak sadece vakit kaybı. M4 gerçekten güzel bir yol. Türkiye’de anladığımız ölçülere yakın bir otoban. Karadeniz sahillerine kadar aynı otobanda 1500 km yol gittik. Ağaçların insan psikolojisi üzerinde çok etkili, çok rahatlatıcı olduğunu bir kere daha anlamış olduk. Yolun kenarı sıra sıra ağaçlarla doluydu. Yolda kiraz satanlardan kiraz aldık. Yolun en zor kısmı 1500 km nin bitiminde başlayacaktı Sergey’in anlattığına göre. Arabayi eşime vermememi, benim kullanmamı önermişti. Vardığımızda sebebini anladık : Arada bir karadenizin kıyısına insek de yol sürekli virajlıydı. Türkiye’de Trabzon’a yakın bir mevkide 26 km’lik virajlı yol vardır. Gidenler bilir. Aynı yolun 300 km’lik olanını düşünün. Neyse ki asfaltı kaliteli yapmışlar ve yolu geniş tutmuşlardı Ruslar, ki yine hayrete düştük. Ekolojik dengeyi korumak için ellerinden geleni yapmışlar Ruslar. Artık yol sık bir ormanın içinden gidiyordu. Hava tertemiz, heryer pırıl pırıl. Tatil şehirlerinin içine girip çıkıyorduk. Akula Parklar vs.ler. Gece olduğu için çok fazla arabayla kaşılaşmadık. 100. kilometreden sonra gözlerim ağırlaştı, arabayı eşime devretmek zorunda kaldım. Ben uyurken yine içi serseri dolu bizim Türkiye’deki “ doganli gençler “ e benzer sehir magandaları esimi korkutmaya kalkmışlar. Arabanın önüne geçmeler filan. Gözlerine dikilmiş uzun ışıklar ve korna seslerinden sonra kaçıp gitmişler. Ve ben onca gürültüye rağmen uyuyorum. Virajlar bitmek bilmiyor. Sabrımız tükenmek üzereyken Sochi’ye varıyoruz.Gece 3.00. Arabayı uygun biryere park ettik ve sabaha kadar uyuduk. Gündüz biletlerimizi ayarladıktan sonra şehri gezmeye çalışırken arka teker ISKI’nin açığı kuyulardan birine ( ! ) girip çıktı. Lastik patladı. Sehir içi olduğu için stepneyi çıkarmak yerine arabayı krikoyla yükselttim ve bir taksiyle tekeri tamirciye götürüp yaptırdım. Japonların çabuk kaynayan iyi bir yamasıydı. Bu sorunumuzu da hallettikten sonra depoyu son bir kez Rusya fiyatlarıyla fulledik ( Türkiye’deki benzin fiyatinin 1/4 ü). Bineceğimiz gemi de meğer şu kaçırılan AVRASYA feribotuymuş. Kaptanımız genç ve kibar bir beyefendiydi. Nereli olduğumuzu anlamamışolacak ki “Türk müsünüz ? “ diye sordu. Sevinçle “ evet “ dedik. Sonrasında oldukça iyi bir ilgiyle karşılaştık ve geminin en iyi kamaralardından birine bizi yerleştik. Ertesi sabah ver elini Türkiye. . .
Esen kalın.

30.07.2002

Cebu – Filipinler

Cebu adasi Filipinler`in kuzey bolumunde olan kucuk bir adadir. Adanin bu kadar unlu olmasindaki neden hic suphesiz unlu denizci Magellan`in burada oldurulmesidir. Cebu adasinin en onemli ozelligi bence bu olmali.
15.ci yuzyilda Magellan, Ispanya`dan ciktigi yola, batiya dogru devam ederek Guney Amerika`ya ulasir. Burada bir muddet kaldiktan sonra tekrar batiya acilmaya karar verir. Yanindaki 300 civarindaki askeriyle beraber hem Ispanya`nin emperyalizm hayaline hizmet eder, hem de hristiyanligin tum dunyaya yaziylmasi icin caba sarfeder. Gittigi her yerde once HAC diker ve ardindan o ulkeyi ele gecirmek icin elinden geleni yapmaya calisir.
Yolu Cebu adasina duser en sonunda. Adanin lideri LAPU LAPU isminde bir yerlidir. Lapu lapu, Magellan`a misafirseverligini gosterir. HAC adaya dikilir. Hatta Lapu lapu bile vaftiz edilierek hristiyan yapilir. Hersey yolunda gidiyor goruntusundedir, fakat Magellan bir ay sonra adada tam hakimiyet isteyince Lapu lapu ile yollari ayrilir. Lapu Lapu ona duello teklif eder. Hayatta kalan adanin sahibi olacaktir. Magellan bunu kabul eder ve duelloyu kazanan Lapu lapu, Magellan`i oldurur.
Lapu lapu, Magellan`i oldurur oldurmesine ama adanin hakimiyeti gene onda kalamaz, Ispanyollar adayi gene ele gecirirler. Ardindan tum Filipinler adim adim Ispanyollarin eline gecmeye baslar.
Cebu adasi`na hayalimde cok farkli bir resimle ulastim. Hayallerimdeki ada ile alakasinin olmadigini gordugumde yasadigim hayal kirikligindan baskasi degildi. Adanin o resimlerdeki mukemmel koylari maalesef uzaktaydi.
Cebu halki cok fakir. Ben bu fakirligi bir tek Hindistan`da gormustum. Maalesef Cebu halki da cok fakir. Bir taksi kiralayip aksama kadar sehir turu yaptiriyorsunuz ve sizden aldigi ucret 5-6 $. Hersey cok ucuz.
Adanin gelir kaynagi sadece Mango meyvesi ve el isi hediyelikler. Incik boncuk meraklilari icin hos bir alisveris yeri burasi.
Adada gorulecek yerler arasinda Cin tapinagi, Magellan`in HACI (Magellan`s Cross), Ispanyol Kalesi (Fort) geliyor.
Cebu`da bircok turistik otel mevcut, ben bunlari gorecek kadar kalamadim orada ama ucuz bir yer ve mukemmel deniz istiyorsaniz Cebu adasina bir seyahat yapabilirsiniz.
Cebu`ya Hong Kong uzerinden Cathay Pacific havayollari ile, Singapur`dan Singapur Havayollari ile direk ucuslar mevcut.

Cebu adasi Filipinler`in kuzey bolumunde olan kucuk bir adadir. Adanin bu kadar unlu olmasindaki neden hic suphesiz unlu denizci Magellan`in burada oldurulmesidir. Cebu adasinin en onemli ozelligi bence bu olmali.

15.ci yuzyilda Magellan, Ispanya`dan ciktigi yola, batiya dogru devam ederek Guney Amerika`ya ulasir. Burada bir muddet kaldiktan sonra tekrar batiya acilmaya karar verir. Yanindaki 300 civarindaki askeriyle beraber hem Ispanya`nin emperyalizm hayaline hizmet eder, hem de hristiyanligin tum dunyaya yaziylmasi icin caba sarfeder. Gittigi her yerde once HAC diker ve ardindan o ulkeyi ele gecirmek icin elinden geleni yapmaya calisir.

Yolu Cebu adasina duser en sonunda. Adanin lideri LAPU LAPU isminde bir yerlidir. Lapu lapu, Magellan`a misafirseverligini gosterir. HAC adaya dikilir. Hatta Lapu lapu bile vaftiz edilierek hristiyan yapilir. Hersey yolunda gidiyor goruntusundedir, fakat Magellan bir ay sonra adada tam hakimiyet isteyince Lapu lapu ile yollari ayrilir. Lapu Lapu ona duello teklif eder. Hayatta kalan adanin sahibi olacaktir. Magellan bunu kabul eder ve duelloyu kazanan Lapu lapu, Magellan`i oldurur.

Lapu lapu, Magellan`i oldurur oldurmesine ama adanin hakimiyeti gene onda kalamaz, Ispanyollar adayi gene ele gecirirler. Ardindan tum Filipinler adim adim Ispanyollarin eline gecmeye baslar.

Cebu adasi`na hayalimde cok farkli bir resimle ulastim. Hayallerimdeki ada ile alakasinin olmadigini gordugumde yasadigim hayal kirikligindan baskasi degildi. Adanin o resimlerdeki mukemmel koylari maalesef uzaktaydi.
Cebu halki cok fakir. Ben bu fakirligi bir tek Hindistan`da gormustum. Maalesef Cebu halki da cok fakir. Bir taksi kiralayip aksama kadar sehir turu yaptiriyorsunuz ve sizden aldigi ucret 5-6 $. Hersey cok ucuz.
Adanin gelir kaynagi sadece Mango meyvesi ve el isi hediyelikler. Incik boncuk meraklilari icin hos bir alisveris yeri burasi.

Adada gorulecek yerler arasinda Cin tapinagi, Magellan`in HACI (Magellan`s Cross), Ispanyol Kalesi (Fort) geliyor.
Cebu`da bircok turistik otel mevcut, ben bunlari gorecek kadar kalamadim orada ama ucuz bir yer ve mukemmel deniz istiyorsaniz Cebu adasina bir seyahat yapabilirsiniz.
Cebu`ya Hong Kong uzerinden Cathay Pacific havayollari ile, Singapur`dan Singapur Havayollari ile direk ucuslar mevcut.

30.07.2002

Filipinler – Filipinler

Filipinler uzakdogu ulkeleri icinde bir turlu vakit bulupta gidemedigim ve belkide icimde ukte kalan ulkelerden biriydi. En sonunda bir uzakdogu seyahati arasinda, bilet fiyatlarinin epey ucuzlamasina denk gelen bir donemde Manila`ya ucuverme sansim oldu.Hong kong`dan bir bucuk saat suren bir yolculuk sonrasinda Manila havaalanina ulastim. Filipinler icin Turk vatandaslarindan vize istenmiyor. Vize islemlerini bitirdikten sonra bavulumu almaya yururken ilginc ispanyol muzikleriyle calgicilar karsiladi turistleri, daha sonra ogrendigim kadariyla Filipinlerin kanli yarasi olan teroristler yuzunden kaybolan turizm imajini kazandirmak icin devlet elinden geleni yapiyor ve bu calgicilar da turizm ugruna yapilan kucuk calismalarin bir parcasi..Ama ben Manila`da kaldigim surece seyrettigim tum dunya TVlerinde maalesef hep korkunc haberler cikiyordu Filipiner hakkinda.Bizim ulkemizi hatirlatan manzaralardi genelde yayinlar.Hep kotu yonleriyle cikiyordu olaylar.

Neyse Manila`da havaalaninda taksiye binecekseniz kesinlikle unutmamaniz gereken nokta bastan pazarlik yapmaniz….zaten tum Filipinler icin gecerli lan tek turist kurali PAZARLIK yapin!!! 500 peso verdigim havaalani-otel transferine donuste 250 peso vermem size birseyler cagristirmali.. Haa bu arada ilk bindigim taksici bir de bahsis olarak 100 peso aldi :)) ekstra o kadar olacak tabii ki:)

Manila, Hong kong ve Singapur`dan sonra epey fakir gorundu maalesef gozume..Bizim ulkemizden fazla farki olmayan binalar, fakir insanlar, caddelerdeki saticilar cok yabanci olmadigin goruntulerdi. Farkli olan havanin asiri sicakligi ve yazilarin filipince olmasi sadece…

Filipinler ismini hep merak eder dururdum..Neden Filipinler (Philippinnes)? En sonunda ogrendim, 15.ci yuzyilda yasayan bir Ispanyol krali Philip,bu somurge bolgelerine kendi adinin verilmesini istemis. Ve ulkenin adi Filipinler olarak kalmis.

Ispanyollar`in Filipinler`e gelisi de ilginc bir hikaye bu arada. Magellan bu ulkeye geldigi zaman , ulkeyi yoneten musluman liderle savasiyor ve bizim lider Magellan`i olduruyor ve Magellan`in adamlari da gidip gemiler dolusu Ispanyol askerlerle buralari ele gecirip somurge haline getiriyorlar.

Ispanyollar bu ulkeyi 300 seneye yakin yonetiyorlar, ve dogal olarak Katolik olduklari icin bu ulkenin iliman kanli insanlarini kolaylikla Katolik yapmayi basariyorlar. Bugun ulkenin buyuk bir kismi gercekten cok dindar katolik ve bunu her davranislarinda gorebiliyorsunuz. Artik kulturlerinin yasamlarinin bir parcasi olmus bu. Herseye baslarken, her kilise onunden gecerken, Meryem Ana heykelleri,Hz Isa ile alakali herseyde istavroz cikartanlari goruyorsunuz.

Manila`da en cok etkilendigim yer FORT SANTIAGO oldu. Burasi Ispanyollarin silah deposu, hapishanesi ve yasadiklari yer . Halen ayakta duruyor ve restore edilip turistlere acilmis. Duvarlarin icinde insan kendini Ispanya`da hissediyor. Evler, Ispanyol stilinde. Kalede en ilgimi ceken yerlerden birisi, zindanlar oldu. Zindanlarin bazisinin ustu acik…bizim bildigimiz zindanlar isiksiz havasiz oldugu icin cok ilginc geldi….

JOSE RIZAL

Diger ilgimi ceken sey unlu halk kahramani JOSE RIZAL oldu…Jose Rizal 18.ci yuzyil sonlarinda dunyaya gelen bir Filipinli. Cok zeki oldugu icin Avrupa`ya egitime gonderiliyor. Ispanya`da tip egitimi aliyor, mukemmel ameliyatlar yapiyor, ozellikle goz konusunda uzman, ta Hong kong`a gidip insanlara ozel ameliyatlar yapiyor.ama sadece tip ile ilgilenmiyor, zooloji ile de alakali ve 3 tane hayvana kendi ismi veriliyor cunku o bu hayvanlarin literature gecmesini sagliyor. Bu arada sair ve siirler yaziyor.Avrupa`da iken Mason locasiyla tanisiyor ve donusunde Filipinler Locasina giriyor. Bu arada Ispanyol somurgesi olmanin rahatsizligini duyuyor ve neden bir ozgur ulkemiz olmasin bizimde diyerek insanlari uyandirmaya calisiyor. Yazilari binlerce insana ulasiyor ve unu gittikce yayiliyor. Bundan rahatsiz olan Ispanyollar en sonunda onu hapse atiyorlar..Hapse attiklari yer iste bu yukarda anlattigim Ispanyol Kalesinde bir oda. Yazi yazmasina izin veriyorlar ama yazilarinin disariya cikmasina izin verilmiyor. En buyuk eseri sayilan ELVEDA ANAVATANIM siirinin disariya cikartilmasi cok ilginc bir hikaye anlatayim bu arada. Rizal`in akrabalari icinde sadece bayanlara izin veriliyor gorusmesine..O da sadece bir kereye mahsus oluyor. Annesi ve kizkardesleri ziyaretine geliyorlar. Bu arada dogal olarak Ispanyollar ailesinin yanina yaklasmasina bile izin vermiyorlar.sadece konusmasina izin veriliyor . Rizal kizkardesine disarda gardiyanin ona gaz lambasi verecegini soyluyor . Gardiyan da kiz da isin icinde neyin oldugunu anlayamiyorlar ilk basta..Gorusme sonrasi kizkardesi gaz lambasini eve getirip icini iyice inceleyince Filipinlilerin kutsal saydiklari ve ozgurluk atesini atesleyen o onemli siirin gaz lambasinin icine gizlenmis oldugunu anliyor. Bu siir hemen tum ulkeye yayiliyor ve hareket basliyor. Bu arada Rizal olum cezasina carptiriliyor. Gizli orgut kurduguna karar veriliyor. Ve kaleden adim adim yurumesi ve disarida bekleyenlere dogru yurumesi isteniyor. (Bugun kale icinde Rizal`in yurudugu yolda ayakizleri ozellikle isaretlenmis..cok etkileyici…olume adim adim gitmek…) ve kalenin cikisinda o kadar insanin gozu onunde ates edilerek olduruluyor.

Rizal`in hikayesi cok etkileyici..Bir ulusu ayaga kaldiran bir kisi olmasi bizim tarihimizi hatirlatiyor. Saygiyla aniyorum kendisini ve siirinin ingilizce cevirisini sizlere sunuyorum….Siirin genel hatlarinda Rizal, ulkesine olan sevgisini anlatiyor. Guzel ceviri yapan arkadaslarin bu mukemmel siiri dilimize cevirmelerini umuyorum…

MI ULTIMO ADIOS – ELVEDA ANAVATANIM

Farewell, my adored Land, region of the sun caressed,
Pearl of the Orient Sea, our Eden lost,
With gladness I give you my Life, sad and repressed;
And were it more brilliant, more fresh and at its best,
I would still give it to you for your welfare at most.

On the fields of battle, in the fury of fight,
Others give you their lives without pain or hesitancy,
The place does not matter: cypress laurel, lily white,
Scaffold, open field, conflict or martyrdom’s site,
It is the same if asked by home and Country.

I die as I see tints on the sky b’gin to show
And at last announce the day, after a gloomy night;
If you need a hue to dye your matutinal glow,
Pour my blood and at the right moment spread it so,
And gild it with a reflection of your nascent light!

My dreams, when scarcely a lad adolescent,
My dreams when already a youth, full of vigor to attain,
Were to see you, gem of the sea of the Orient,
Your dark eyes dry, smooth brow held to a high plane
Without frown, without wrinkles and of shame without stain.

My life’s fancy, my ardent, passionate desire,
Hail! Cries out the soul to you, that will soon part from thee;
Hail! How sweet ’tis to fall that fullness you may acquire;
To die to give you life, ‘neath your skies to expire,
And in your mystic land to sleep through eternity !

If over my tomb some day, you would see blow,
A simple humble flow’r amidst thick grasses,
Bring it up to your lips and kiss my soul so,
And under the cold tomb, I may feel on my brow,
Warmth of your breath, a whiff of your tenderness.

Let the moon with soft, gentle light me descry,
Let the dawn send forth its fleeting, brilliant light,
In murmurs grave allow the wind to sigh,
And should a bird descend on my cross and alight,
Let the bird intone a song of peace o’er my site.

Let the burning sun the raindrops vaporize
And with my clamor behind return pure to the sky;
Let a friend shed tears over my early demise;
And on quiet afternoons when one prays for me on high,
Pray too, oh, my Motherland, that in God may rest I.

Pray thee for all the hapless who have died,
For all those who unequalled torments have undergone;
For our poor mothers who in bitterness have cried;
For orphans, widows and captives to tortures were shied,
And pray too that you may see you own redemption.

And when the dark night wraps the cemet’ry
And only the dead to vigil there are left alone,
Don’t disturb their repose, don’t disturb the mystery:
If you hear the sounds of cithern or psaltery,
It is I, dear Country, who, a song t’you intone.

And when my grave by all is no more remembered,
With neither cross nor stone to mark its place,
Let it be plowed by man, with spade let it be scattered
And my ashes ere to nothingness are restored,
Let them turn to dust to cover your earthly space.

Then it doesn’t matter that you should forget me:
Your atmosphere, your skies, your vales I’ll sweep;
Vibrant and clear note to your ears I shall be:
Aroma, light, hues, murmur, song, moanings deep,
Constantly repeating the essence of the faith I keep.

My idolized Country, for whom I most gravely pine,
Dear Philippines, to my last goodbye, oh, harken
There I leave all: my parents, loves of mine,
I’ll go where there are no slaves, tyrants or hangmen
Where faith does not kill and where God alone does reign.

Farewell, parents, brothers, beloved by me,
Friends of my childhood, in the home distressed;
Give thanks that now I rest from the wearisome day;
Farewell, sweet stranger, my friend, who brightened my way;
Farewell, to all I love. To die is to rest.

Manila`nin en ilginc tasima araci kuskusuz JEEPNEY…jeepneyler jeep ile bizim minibuslerin karisimi..cok sevimliler. bu zevki yasamadan edemezdim ve bindim bende…Havalarin cok sicak oldugu gunlerin sayisi cok oldugu icin bu araclarin yanlari acik ve pufur pufur esiyor…Kesinlikle deneyin.

Aksam yemegi sonrasinda degisik bir seyler tadayim dedikten sonra menude ilgimi ceken HALO HALO adindaki karisik dondurmayi istedim. Bu bizim asure gibi icinde ne ararsaniz koyduklari ve uzerinde mor renkli dondurma ile ilginc bir sekilde sunulan bir tatli turu. Merakimi yenemeyip garsona sordum bu mor renkli dondurmanin ne oldugunu …ilginc bir cevapti aldigim..Seker pancari…..

Halo-halo dondurmasi

Manila`da eminim ki benim gibi her turistin ilgisini ceken fast food zinciri olarak JOLLIBEE dikkat cekecektir. Nerede bir Mc Donalds varsa ya yaninda ya yakininda bir Jollibee gormeniz kesindir. Bu zincirin ilginc ozelligi ise Filipin stilinde fast food agirlikli olusu. Ilgi cekici bir rekabet dogrusu.

Turistler icin en onemli sey pazarlik yapmak…Bir alisveris sirasinda masa ortulerinin fiyatini yuzde 65 kadar asagiya indirmeyi becerdigime ben bile inanin inanamadim.. Eger sansimi denemesem sadece yuzeysel indirim olan yuzde 20 yapilacakti. Siz siz olun pazarlik yapmayi unutmayin.

Filipinler`de ulkenin buyuk bir kismini fakir cogunluk olusturuyor, ve bu da ulkeden baska ulkelere goc olayini artiriyor. Dunyada belki de en fazla gocmen gonderen ulkelerin basinda gelmekteler. Herkesin kesinlikle uc-bes akrabasi yurtdisinda yasiyor. Bizim Almancilar kulturu burada da oldukca etkili.

Filipinler ile alakali diger ilginc bir unsur ise adalrdan olusmasi..Ama adalarin sayisi GELGIT yuzunden degiskenlik gosteriyor,normal su seviyesinde ada sayisi 7107 iken , su seviyesinde yukselme oldugunda ada sayisi 7103`e dusuyor yani 4 ada sular altinda kaliyor 🙂

Puro sevenler icin kisa bilgi vermekte fayda var.. Ispanyollar Filipinler`e yerlestikleri zaman yanlarinda Kuba`dan getirdikleri tutun tohumlarini buraya ekerler ve yuzyillar suren ekimler sonunda bugunku Filipin purolari ortaya cikar. Fiyatlari oldukca uygun ve de el yapimi. Gozlerime inanamadim. fiyatlarina sasiracaksiniz eminim.

Manila`nin en gosterisli bolgesinin ismi MAKATI. Burada alisveris merkezleri, bankalar, yuksek binalar goreceksiniz. Genellikle zenginlerin bulundugu bu kesim zengin-fakir ayrimini gozlerinizin onune getirecek kolaylikla. Alisverisler icin ideal bir bolge.

Filipinler sonuc olarak beni oldukca etkiledi. Turkiye`de calisan bazi Filipinli arkadaslar sayesinde bu ulkeyi gorme istegim olmustu ama insanin dunya gozuyle gormesi cok daha farkli bir duygu. Inanin cok etkilendim. Ispanyollarin taa binlerce kilometre uzakliktaki bu adalari somurgeleri altina alisi, onlarin ozgurluk mucadeleri, somurgeciligin ulkeler uzerinde biraktigi kalici izler vesaire vesaire….dusunmek icin guzel bir seyahat oldu….ve etkileri kolay kolay gecmeyecek uzerimden.

saygilarimla

Ali Baylar -Haziran 2001

Malezya – MALEZYA

Malezya İslami kurallarla yönetilen demokratik bir ülke. Vatandaşlar bağlı bulundukları dini inancın kurallarına göre cezalandırılıyorlar. Farklı dinlerin farklı kuralları olduğu göz önüne alınırsa bu mantıklı bir çözüm olarak görünüyor doğal olarak…

Ülkede Müslüman çoğunluk İslami kurallara göre hareket ediyor, buraya kadar her şey çok mantıklı ama bundan sonrası ilgimizi çeken kurallarla dolu….örnek mi? Mesela ramazan ayında müslümansanız dışarıda bir şey yiyemezsiniz, diyelim ulu orta bir şeyler yiyorsunuz ve polise yakalandınız, o zaman ceza alır ve teşhir edilirsiniz, bu adam oruç tutmadı diye utanmanız gerekir…. Diyelim bir genç Müslüman, bir Müslüman kızla oturuyor bir kafeteryada, ahlak polisi bunları yakaladığında 2 gün gözetimde tutuluyorlar ve ailelerin de huzurunda evlendiriliyorlar !!!

Malezya’da Müslüman kimliği taşıyan kızlar da başlarını örtmek zorundalar. Kısa kollu kıyafetleri, dar pantolonları üzerine başörtüsü takan genç kızlar bu zorlama ile olan kapanmanın sorunlu yansımaları dış dünyaya…Zorla kapatılan bu gençlerin sağlıklı bir İslam yaşamalarını beklemek yanlış olur zaten.

Müslümanlar bara, diskoya giremiyorlar, içki alamıyorlar, yasaklara uymak zorundalar… Bu diğer dinlere mensup olanlar için geçerli değil tabii ki. Bu yüzden de sosyeteyi Çinliler oluşturuyor Malezya’da…

Malezya’nın ticareti Çinlilerin elinde ve ülkenin en zenginleri bu Çinliler…

Malezya,ülke olarak yaşanabilecek bir yaşam standardına sahip, 300-400 dolar gibi bir para ile bir ay yaşamak mümkün. Taksi fiyatları uygun, insanlar sıcakkanlı, sorunlarınıza yardım etmeyi seviyorlar, biryeri sorduğunuzda kolaylıkla tarif alabiliyorsunuz. Oteller genelde 50-100 dolar arasında değişiyor. Turizm ciddi bir maddi kaynak ülke ekonomisi için…

Karışık kültürlerin bir arada barışla yaşadığı bu ülkede aynı sokakta cami, hint tapınağı ve çin tapınağını ziyaret edebiliyorsunuz ve hepsi de güleryüzle karşılıyor sizleri…

Sonuç olarak Malezya gidilebilecek ve görülebilecek değerde bir ülke…

1.11.2005

Cepçilere Dikkat! – Malezya

Siz siz olun Malezya’da paraniza cüzdaniniza dikkat edin….

Petronas Ikiz Kulelerinde dolasirken arkadasimizin cebindeki paralarini çaldilar iki saniyede….. Yürüyen merdivenlerden inerken öndeki hirsiz aniden durunca biriken kalabalik karmasasinda arkadasimizin yaninda aniden beliren iki diger hirsiz cebindeki paralari çekiyorlar…

Ekip halinde çalisan bu profesyonel hirsizlara karsi tek etkili yol paranizi cok gizli bir yerde tasimaniz.

Seyahat sirasinda en güvenli yöntem parayi askili cüzdanla gömlek icinde tasimaktir bence.. Pantolon cepleri cok kolay av olmaktadirlar….

1.05.2005

Kuala Lumpur – Malezya

Kuala Lumpur Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki mesafe uzun, sakın taksiyle şehir merkezine gideyim demeyin, boşu boşuna fazla para ödemiş olursunuz.

Havaalanı ile şehir merkezi arasında hızlı tren sistemi ile 25 dakikada şehire ulaşırsınız. Bu hem daha ucuza hem de daha hızlı ulaşmanızı sağlayacaktır.

İstanbuldan Malezya Havayolları ile uçtuğunuzda, gidişte ya da dönüşte STOP OVER denilen sistemi deneyebilirsiniz, bu sayede 5 yıldızlı bir otelde çok ucuza tek gece kalabilirsiniz. Malezya Havayolları’ndan bu konuda bilgi almanızı tavsiye ederim.

7.05.2004

Malezya – Malezya

Malezya denince hep Kuala Lumpur gelir nedense aklima…Sirf bu meraki gidermek icin Singapur`dan ucaga atlayip gecmistim Kuala Lumpur`a. Yesillikler icindeki bu guzel kent, bana her ne kadar Singapur`u animsatmis olsa da degisik havasi ve guzelligi ile hafizamda halen daha kalmayi basarmistir.

Ben oradayken dunyanin sayili yuksek binalarindan biri olan IKIZ binalar daha insa halindeydi, diger gittigimde bitme noktasina gelmisti, insallah bir daha gidersem bitmis halini de gormek nasip olacak.

Malezya`nin nufusu 22 milyon civarinda ve yonetim muslumanlarin elinde. Ulkede musluman cogunlugun yaninda budist ve hristiyanlarda yasamakta.Cinliler ulkenin ucte birini olusturuyor ve klasik olarak ticareti ellerinde tutuyorlar. Resmi dil BAHASA MALAYSIA dili. Ayrica ingilizce`de en cok konusulan ve herkesin neredeyse konustugu ikinci dil.

Malezya`da karisik bir kultur dagarcigi insani cezbetmekte, Malay kulturu yaninda ,Cin, Hindu kulturleri de canliligini surduruyor, isin guzel tarafi ise ulkede cok guzel bir demokrasi hakim durumda..Vatandaslarin kimliklerindeki din ibaresine gore kanunlar uygulaniyor, mesela discoya musluman kimligiyle girmek yasak bir Malezya`li icin, ama diger dinlere mensup olanlar icin buralara girmek ve icki icmek serbest. Marketlerde herkesin inancina uygun yiyecekler mevcut, HALAL yazan yiyecekler ise musluman inancina uygun oldugu musluman devlet yetkililerince onaylaniyor ve damgalaniyor.

Kuala Lumpur`un merkezi sayilan MERDEKA SQUARE ilginizi cekecek binalar, alisveris merkezleriyle gormeniz gereken yer. Ayrica China Town ve Little India bolgelerini de kacirmamanizi tavsiye ederim. Cin Mahallesinde ucuz oteller ve alisveris imkani bulabilirsiniz.Cin mahallesi Merdeka Square`e oldukca yakin ve yurumek icin ideal bir yer.Alisveris yaparken kesinlikle pazarliktan kacinmayin.


Malezya`nin musluman olmasi Arap tacirler sayesinde olmus, ve 19.cu yuzyilda Ingilizlerin somurgesi olarak BRITISH MALAYA adini almis, Ikinci Dunya Savasi sirasinda Japonlar`in eline gecmis bir donem ve 1955 yilinda Malay, Singapur, Sarawak and Sabah`tan olusan birlesik bir devlet kurulmus, daha sonra 1965 yilinda bugunku modern Malezya haline gelmis. Gun gectikce gelisen bu sevimli ulke ASYA krizi oncesinde dunyanin en modern musluman ulkesi olarak anilmaktaydi.

Malezya kulturunde bazi noktalara dikkat etmenizde fayda var. Mesela parmak ucuyla kesinlikle birini isaret etmemeniz gerekiyor,bunun yerine isaret etmeniz gereken herhangi birseyi elinizle isaret etmeniz onemli bir nokta. Musluman ulke olmasi sebebiyle asiri dekolte kiyafetler de giyilmemesi tavsiye olunuyor. Cami ve hindu tapinaklarina ayakkabi ile girmeyeceginizi soylememe gerek var mi bilmiyorum ama soyleyeyim gene de… Baska ilginc nokta ise Cinlilere sakin saat, beyaz cicek ve bicak hediye vermeyin cunku Cin kulturune gore bunlar olumle alakali sayildigi icin hediyeniz hakaret sayilabilecektir :)))) Bu arada is gorusmesi yapacaksaniz hava sicakligi yuksek bir ulkede bulundugunuz icin normal kiyafetler kullanmanizda sakinca olmayacaktir ama hippi kiyafetleri de maalesef bu ulkede hos karsilanmamaktadir bilesiniz.

Malezya turism yonunden gelismis bir ulkedir ve yemyesil cografyasiyla, tropik meyveleriyle, sicak insaniyla,ilginc kulturleriyle gorulmesi gereken ulkelerden biridir. Eger Singapur ya da Tayland gibi yakin ulkelere bir seyahat yapiyorsaniz Malezya`yi da programiniza eklemekten kacinmayin. Bu sevimli ulke sizi cezbedecektir.

Saygilarimla

Ali BAYLAR

30.07.2002

Endonezya – Endonezya

Endonezya`ya gidisim tam ekonomik krizin patlak verdigi doneme rastgelmisti. Suharto`nun son donemleriydi. Ulke Uzakdogu krizine yeni yakalanmis ve o dunyanin en kalabalik nufuslu musluman ulkesini buyuk bir stres ve sikinti kaplamisti. Her yerde fiyatlar acaip dusmus, ve biz turistlere alisverise gun dogmustu.

Bakiyorum da bizim ulkemizde klasik olan bu tip krizleri baska ulkeler kolay kolay atlatamiyor, biz de bukalemun gibi bir millet oldugumuz icin artik her sikintiya gulmeyi adet edinmis olacagiz ki, Endonezya`da o krizin icindeyken kendimi daha cok Turkiye`de hissetme imkanim olmustu:))) E kolay degil, enflasyonu dogdugumdan beri nefese nefes icime ceken bir vatandas olarak o kadar uzak bir ulkede bunu hissetmek inanin oksijen gibi bir seydi…Ama sonuc olarak kotu bir donemde gitmistim baskent Jakarta`ya.

Endonezya, adalar ulkesidir. 365 degisik kultur bu adaciklarda yasamaktadir. Ulke askeri cumhuriyetle yonetilmekte. Konusulan dil BAHASA INDONESIAN.

Endonezya`daki olaylarin cikis nedeni yonetimdeki rusvetin dizboyu olusundan ve devleti yonetenlerin kendi ceplerine calismasindan kaynaklaniyordu . Simdi hemen kizmayin anlatayim bir dinleyin once… Mesela havaalanindan sehire dogru gidiyordunuz, yol boyunca birkac yerde durup para oduyordunuz.. bu paralar degisik kisilere odeniyor, bu yollari kim insa ettirdiyse onlara gidiyordu.. bir bakima yol kirasi gibi birsey..diger adi ise yollarin bile birilerine peskes cekilmesi…..Su anda bu olayin cozulup cozulmedigini bilemiyorum ama o donemde inanin benim bile artik yeter dememe neden olmustu bu durum….

Endonezya insani da bizim insanimiz gibi cok sevimli ve cok canayakin.. Cok sicakkanli insanlar ve sevecen yapilariyla hemen kaynasiveriyorsunuz.

Yukarda anlatigim gibi, 210 milyon nufusuyla dunyanin 4.cu buyuk ulkesi ve en kalabalik musluman ulkesi olan bu ulkede muslumanlik hayatin bir parcasi .. Namaz vakitlerinde isyerlerinde saci acik calisan bayanlar , ozel hazirlanmis tesettur kiyafetini (yagmurluk gibi bir stil) uzerlerine burunup namazlarini ifa ediyorlar sonra da islerine devam ediyorlar.

Jakarta`ya ramazan ayinda gitmistim ve oradaki ramazanlarin ne kadar canli kutlandigini gorme sansim olmustu. Ilginc olan sey , gece sahur sonrasi sabah namazina kadar aileler camilerde dualar ediyor, namazlar kiliyor ve kuran okuyorlardi. Diyebilirim ki bircok konuda ramazan ayini bizden cok daha canli bir sekilde yasadiklarina sahit oldum.

Endonezya cok sicak bir ulke ve bol yagis alan tropik bir iklime sahip. Her yer yemyesil ormanlarla kapli..Guzel bir hafta sonu gittigim SAFARI parkinda bircok degisik hayvani gorme imkanim oldu. Filler, zurafalar, sevimli maymunlar, goriller, tukuren lamalar (bizde gerci cok var ama:))))) kocaman bir boa yilani ile fotograf cekmeyi dusundum bir ara ama yemedi isin gercegi kucaklamak yilancigi.. rahat 2 metre vardi boyu ve buz gibiydi, nede olsa sogukkanli deniyordu… ayrica fok baliklari bolumunde de epey eglendigimi belirtmekte fayda var saniyorum:) ORANGUTAN`in Endonezya dilinde Orman Adami anlamina geldigini de ogrenmis bulunmaktan mutlu oldum ….

Dogu Timor, haberlerden hep duydugumuz olayli bir bolge Endonezya`da.Gecen senelerde adini ozellikle bir turist grubunu kacirip uzun muddet rehin almalariyla tum dunyaya duyurmuslardi.

Endonezya`nin sadece sikintisi Dogu Timor degil tabii ki… Hristiyan ve Muslumanlar bazi yorelerde catismalara devam etmekteler. Orada tanistigim eski bir rahip neden musluman oldugunu anlattiginda cok ilginc gelmisti. anlatmadan gecemeyecegim. Krizlerin cikmasindan tam 6 ay once Vatikan`dan GIZLI bir mektup geliyor Hristiyan Merkezine ve ellerindeki tum arsalari satmalari isteniyor. Ve bu emir uzerine butun arsalar satiliyor ve 1 milyon dolara yakin para ellerine geciyor , aradan alti ay gecince ve kriz patlak gosterince , arsa fiyatlari yariya dusuyor ve yeni bir emirle sattiklari arsalari da geri satin aliyorlar ve ayni paraya iki kat yeni arsa satin almis oluyorlar. Bunu goren bazi rahipler Vatikan`in da bu kara oyunun icinde olabilecegini dusunup muslumanliga geciyorlar.. Ben dinledigimi anlatiyorum arkadaslar, kimseye ve hicbir dine karsi da degilim biline…:)))

Endonezya bize vize uygulamiyor. Turkiye`den direkt ucus halen mevcut degil. Ya Bangkok , ya Hong kong, ya da Singapur uzerinden ucabilirsiniz. Tabii ki baska havayollari ile degisik aktarmalarla da gidilebilinir.

Endonezya yemeklerinde agirlik dogal olarak balik uzerine kurulu ve mukemmel deniz mahsullerini her zaman tavsiye ederim.

Aldigim guzel haberlere gore Endonezya`da olaylar artik normale donmekteymis,. Umarim bu guzel ulke ve bu sevimli insanlar da bizim guzel ulkemiz gibi en kisa zamanda huzura ve refaha erisecektir.

Son bir not, puro sevenler varsa dunyaca unlu JAVA purolari Endonezya`da uretilmektedir. Oraya kadar giderseniz birkac kutu almanizda fayda var.Bir de BATIK Kumasi dunyaca unludur, bayanlarin kaciracagini sanmiyorum zaten bu sansi….

Saygilarimla.

Ali Baylar

27.01.2004