Tokyo İzlenimleri – 2002 – Japonya

İstanbul’dan, Tokyo’ya THY ile direk uçuş 12 saat kadar sürüyor. Saat 17:30’da kalkıp, mahalli saat ile 11:30 civarı Tokyo’ya ulaşılıyor.

Tokyo Havaalanının ismi Narita. Vize işlemleri sonrası, bavulumuzu alarak LİMUZİN servise binip şehrin yolunu tutuyoruz. Limousine servis denilen olayı ben ilk başta bildiğimiz lüks araba servisi sanmıştım, çünkü 30 dolar kişi başı verildiğine göre mutlaka lüks birşey olmalıydı, fakat dışarı çıktığımızda kapıda gördüğüm bildiğimiz turist otobüsünü görünce küçük bir şok yaşadığımı belirtmemde fayda var. Japonya çok pahalı bir ülke, bunu asla unutmayın derim.

Havaalanı ile şehir merkezi arası ortalama bir saat sürüyor, genelde Tokyo trafiği oldukça kalabalık, İstanbul’dan alışkın olanlar için çok büyük sorun teşkil etmiyor tabii ki .

Otelimiz Shinjuku semtinde. Shinjuku şehrin en önemli bölümlerinden biri, alışveriş merkezi sayılıyor. Ara sokaklarda bile teknolojik ürünler satan marketler görebilirsiniz.

Alışveriş merkezlerinde dolaşırken dikkatimi cep telefonları özellikle çekti. Burada kullanılan telefonlar uzay çağı telefonları bize göre. düşünsenize renkli ekranlar, entegre dijital kameralı telefonlar, multimedia tüm özellikleri barındıran modeller vs vs. Biz bu teknolojiye sanıyorum 3-5 sene zarfında ancak geçebileceğiz, kızmayın ama 1995 yılında MD ÇALAR walkmanlar görmüştüm Tokyo ziyaretimde, Türkiye’ye henüz yeni yeni gelmeye başladı bunlar. Adamlar teknolojide çok ileri bunu kabul etmemiz gerekiyor.

Japonya’dan alışveriş yapanların en çok dikkat etmesi gereken nokta ürünlerin JAPONCA uyumlu oluşu. Mesela ben bir dijital kamera aldım, paketi açmadan Türkiye’ye getirdim, bir açtım , maalesef nasıl kullanacağımı bilemiyorum çünkü ekran ve yazılar hep japonca. kullanımı oldukça zor bu yüzden. Genelde iç piyasada satılan ürünlerin neredeyse hepsi, japonca, ingilizce opsiyon bile konulmamış..

Taksiye bindiğimizde gene teknoloji çıktı karşımıza. Şoför adresi bilmiyordu, işin ilginç tarafı gideceğimiz yer de bilinmeyecek bir yer değildi, düşünsenize adama Atatürk Kültür Merkezi Taksim diyorsunuz halen nerede acaba diye düşünüyor, ama Allah’tan onlarda teknoloji var ve o tip yol bilmeyen şoförlere bile yolu öğretiyor bu sistem. Olay şu.. bilgisayar ve uydu kontrollu monitör üzerinde aracınızın bulunduğu yeri görüyorsunuz. O anda nerede olduğunuz kolayca belli oluyor. Tüm şehir sokak sokak bilgisayara kaydedilmiş, siz gidilecek yeri ekrandaki harflerle yazıyorsunuz ve o yer ekranda görülüyor. Gerisi haritayı ve yolları takip etmekte. Teknoloji bu işte, bizim zavallı taksicilerimiz de telsizle birbirine anons yapıp şu adresi bilen varmı diye sormaya devam etsinler. Japonya’daki sistemin bir diğer avantajı ise, bir taksi asla kaybolamıyor. Merkezden kolaylıkla bulunduğu yer tespit edilebildiği için anında olaya müdahale edilebiliyor. Umarım bizde de birgün bu sisteme geçilecektir.

Japon insanı genelde çok nazik. Güleryüzlü. Bir yeri sorduğunuz zaman kapıya kadar çıkıp size yolu gösteriyorlar, bizde bazı vatandaşlarımız el ifadesiyle ve defol git dercesine adres tarif ederken sanırım Japonları çok anacağım.

Shinjuku’da dolaşırken ilgimi Türkçe Kursu çekti. Şehrin göbeğinde bulunan bu kurs sayesinde ilgilenen Japonlara Türkçe öğretiliyormuş. Bence bu kültürümüzü tanıtmak açısından çok önemli bir başarı. Bugün ingilizce bilen bir insan aslında ingiliz kültürünü de araştırmaya başladığının farkında bile değildir. Bir yabancı dil aslında o ülkenin reklamıdır. Ta Tokyo’da böyle bir olayın olması gerçekten mükemmel..

2003 yılı Japonya’da TÜRK YILI ilan edilmiş ve bu demektir ki, 2003 yılında Japon turist akımına uğrayabiliriz. Devletimizin bu konuda TV ve yazılı basın aracılığıyla Japonlarla daha iyi bir iletişim kurma yönünde eğitim vermesi çok faydalı olacaktır inancındayım. Onların en önemli özelliği GÜVEN duymaları. Birçok Japon ülkemizde kendilerini güvende hissetmediklerini söylediler. Onlarda bir Turist Felsefesi varmış. “Japonca bilen Türkler’den kaçın!” bu aslında ne acı bir olay. Kimbilir bizim üçbeş kelime Japonca bilen elemanlarımız neler yaptılar ki bu bir felsefe halinde Japonların diline düşebilmiş.

Japonlar, dünyanın en çok seyhaat eden milleti. Bir Japon’un, Japonya’da aylık gideri 3000-5000 $ civarındadır. Bu durumda yurtdışına çıkan bir Japon bu kadar çok para harcayamayacağı için doğal olarak para biriktirmeye başlayacaktır. Japonlar yurtdışında kaldıkları sürece PARA BİRİKTİRMEKTEDİRLER.. Bu noktaya çok dikkatle bakın. Pahalı bir ülke olduğunujn en basit özelliğidir bu.

Japon ekonomisi, Çin’in dev adımlarla büyümesi karşısında tek çareyi YÜKSEK TEKNOLOJİ üretmeyle aşmaya çalışmaktadır. İnsanlar her an üretim düşünmek zorundalar. Genelde insanlardaki hayatın zorluklarının getirdiği stres yüzlerinden belli olmaktadır. Her anlarını değerlendirmek zorundadırlar. Teknolojinin bu kadar hızlı gelişmesi ve rekabetin zorlukları Japonları biraz stresli hale getirmiştir. Bir yarışta en önde giden atlet daima en çok yorulandır, Japonya da şu anda o yorgun atlet pozisyonundadır. Japon Hükümeti, çözümün yurtdışına açılmakla çözüleceğini bildiği için, her ülkede yatırımlar yaptırma gayreti içindedir. Bir Japon için durmak , ölmekle aynı kefededir.

Japonya izlenimlerim şimdilik bu kadar…

Ülkemizin daha güzel yerlere gelebilmesi dileğiyle

Saygılarımla

30.07.2002

Japonya – Japonya

Japonya….Dunyanin en ilginc ulkelerinden ve kulturlerinden biridir. Adalardan olusan bu ulkenin kendine has bir psikolojisi vardir…Hayat denizle beraber baslar ve devam eder orada. Yemekler balik agirliklidir.

Japonya`ya ilk 1991 yilinda gitmistim. Istanbul`a faks gonderen Japon firma bizi Limuzin ile havaalanindan otele gidecegimizi yazmisti..Biz daha Tokyo gorunmeden havaya girmistik bile:))) Ucagimiz Hong kong`dan hareket etmisti… Ucakta ben walkman takmis muzik dinliyordum. Yanimda Hasan agabey bir ara bir hanim ile konusmaya baslayinca sasirip kulakligi cikardim kulagimdan…Hasan abim ingilizce bilmiyor ama nasil olur ki sakir sakir konusuyordu….kulak misafiri olunca Turk bayan oldugunu anladim…Kadin Hasan abiyi biyigindan tanimis ve Turkmusunuz? diyerek sohbete baslamisti:)) Simdi size belki ne var bundadiyebilirsiniz ama 1991 yilinda oyle pek Turk yolcu yoktu uzakdogu hattinda bugunku gibi.. Ilginc bir aniydi o bizim icin..Yol boyu sohbet ettik ..ve en sonunda indik Tokyo`ya….

Havaalaninda bizi bekleyen Limuzin`i aramaya basladik..Ama elimdeki faksi information bolumune gosterdigimde maalesef sok olmustum cunku Limuzin denilen Otobusten baska birsey degildi:))))) Megerse havaalani-otel transferi yapan bu tip otobuslerin genel adi limuzin imis:)

Tokyo havaalani ile sehir merkezi arasinda sakin aklinizdan taksiyi gecirmeyin bile…Herhalde hayatinizin en pahali taksi yolculugunu yasama zevkini yasarsiniz bu sayede…

Gecenin bir saatinde Otelimize ulastik..Otel demek ne kelime, saray sanki..Le Meridien Tokyo oteli..gecesi de 300 dolarcik..Ama diyebilirim ki kaldigim en guzel otellerden birisiydi bu otel….

Bulundugumuz semt Shinogawa idi. Sabah kahvalti sonrasi ticari gorusmemizi yaptiktan sonra ogle yemeginde ne yiyecegimizi sordular biz de balik dedik..ve gitik bir balik lokantasina… Once corba geldi..kabuklu midye corbasi…ittik kenara, yiyemedik ….ikinci olarak istakoz geldi…onu da yiyemedik…ucuncu olarak acaip bir balik geldi o da yenmedi… klasik ac karinla ayrilip lokantadan gidip hamburger bulup atistirdik…

Aksamustu dolasmaya ciktik…Tokyo kulesini gorduk, alisveris merkezlerini gezdik, dunyaca unlu Shinjuku markete gittik. Daha 1991 yilinda bugunlerde ulkemize yeni yeni gelmeye baslayan MD disketcalarlar vardi orada…Insanlar robot yapiyorlardi parcalarini satinalip… Bosuna demiyorlar Japonya teknoloji devi diye…Insan orada daha iyi anliyor bunu…

Sokaklarda dolasirken ilgimi ceken sey herkesin SUMO gures musabakalarini kacirmamasiydi..Insanlar transa gecerek seyrediyordu bu maclari…Dev ekranlardan veriliyordu maclar… Biliyorsunuzdur sumo gurescileri halk arasinda cok seviliyor Japonya`da…

Japonya boyle cok gelismis bir ulke olarak dunyada adini duyururken ilginc tezatlar da olmuyor degil…Mesela dunyaca unlu Tokyo metrosunda evsiz insanlar gordum..Karton kutular icinde yasiyor bu insanlar…

Japonya`da hayat gercekten cok pahali..Dunyanin en cok gezen insanlari Japonlar ve bunun nedenlerinden birisi de seyahat ederek para biriktirmeleri.. Bir japon`un yurtdisinda harcamalari yurticinde harcamalarina gore daha az tuttugu icin para biriktirmek icin yurtdisinda kalmayi tercih ediyorlar. Bu da gercekten ilginc bir nokta bizim icin..

Japonya`da bircok kacak Turk iscisi mevcut. Pasaportunuzda Fatsa dogumyeriniz ise biraz zor girersiniz Japonya`ya cunku yakalanan neredeyse kacak iscilerimizin bircogu bu yore insani oldugu icin Turklere vize olmamakla beraber Fatsalilara var:)))) Birkac arkadasimi geri cevirdiklerini hatirliyorum…

Alisveris yaparken buyuk bir alisveris merkezinde ilgimi ceken bir seyle karsilastim. Cok pahali bayan kiyafetleri satan bir yere gitmistik. Bir etegin etiketine baktim, gozlerim faltasi gibi acildi…Made in Turkey yaziyordu..Hayatimda bu kadar sevindigim ve mutlu oldugum nadirdir.. Gururlandim ….

Japonlar uzakdogulular tarafindan 2. Dunya savasindaki saldirilarindan dolayi fazla sevilmiyorlar. Bunun yaninda uzakdogu ulkelerinin neredeyse tamamiyla ticari iliskiler icinde olan Japonya`yi elden kacirmamak icin de ellerinden geleni yapmaya calisiyorlar…Seyrettigim bircok Cin filminde konu Japon dusmanlara karsi kazanilan zaferler uzerine idi…

Tokyo sokaklari acaip kalabalik oldugu icin insanlar sokaklarda hizla yururken birbirine carpmamak icin ilginc bir bulus yapmislar..Elleri ile gidecekleri yonu isaret ederek size carpmamaya calisiyorlar.. Kafasi onunde giden bir Japon`a carpmamak icin elinin isaret ettigi yone dikkat etmeniz yeterli oluyor.

Metroda giderken ilgimi ceken bir konu genclerin neredeyse buyuk bir bolumunun cizgi romanlar okumasiydi..Ansiklopedi kalinligindaki bu cizgi romanlari bircok gencin elinde gordum.. Bizim Teksas Tommiks romanlarina benzemiyor bunlar cunku hep uzaylilar hep olaganustu guclerin savasi uzerine bu kitaplar…Unutmadan Pokemon cilginligi da Japonlardan geliyor…

Japonya seyahatlerimden birinde cocuklarin bayramina denk gelmistim..Bu bayram 3-5-7 yas cocuklarin bayrami sayiliyor ve anneler kimonolariyla cocuklar da kimonolariyla dolasiyordu sokaklarda..goruntu gercekten cok sevimliydi..

Japonya`da yasam kolay degil..Evler cok pahali, Ziyaret ettigim bir arkadasin evi 45 m2 idi. Bu arkadas zenginlik bakimindan oldukca zengin olmakla beraber Japonya ev fiyatlarinin astronomik olmasi yuzunden boyle bir evde oturuyordu. Hatta Japon arkadaslarimdan birisi su anda Istanbul`da yasiyor ve geri donmeyi dusunmedigini soyluyor Tokyo`ya.. Insana ilginc geliyor..Bizi teknolojide onlara ulasma hayalindeyiz, onlar insan olduklarini anlamak icin Turkiye`ye geliyorlar… Galiba bazi seyleri hicbir zaman anlayamayacagiz…

Japonya gercekten ilginizi cekecek bir ulke…Bir cok konuda hayat felsefenizi degistirecegine eminim…

30.07.2002

Amerika Vizesi İle Alakalı – Amerika

T.C.Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdürlüğü’nden alınan bir yazıda, Dışişleri Bakanlığı’nın yazısına atfen; A.B.D’ye seyahat edecek kişilere daha iyi hizmet verilebilmesini teminen, 3 Nisan 2003 tarihi itibariyle Ankara’daki Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği Konsolosluk Şubesi’nin ve İstanbul’daki ABD Konsolosluğu’nun resmi amaçlı ziyaretler dışında, vize müracaatlarını doğrudan kabul etmeyeceklerinin bildirildiği ifade edilmektedir. Anılan yazıda devamla, sözkonusu uygulama çerçevesinde, göçmen veya göçmen olmayan vize müracaatında bulunmak isteyen kişilerin önce herhangi bir İş Bankası Şubesi’ne 16 ABD Doları veya bu miktara tekabül eden Türk Lirası yatırarak kişisel bir kimlik numarası (U.S. Visa Information PIN Number) sağlamaları ve ardından (212) 340 44 44 no’lu telefonu arayarak randevu almaları gerektiği, anılan numaranın haftaiçi 09:00-20:00 saatleri arasında hizmet vereceği, müracaatçıların randevu saatinden beş dakika öncesinden on dakika sonrasına kadar içeri alınacakları, vize verilmiş pasaportların UPS kargo şirketi aracılığı ile müracaat sahiplerine ulaştırılacağı ve bu hizmet için pasaport başına 2 ABD Doları tutarında bir ücret tahsil edileceği belirtilmektedir.

27.01.2004

Amerika 2001 – Amerika

Amerika kimine gore dunya cenneti , kimine gore firsatlar ulkesi, kimine gore dunya jandarmasi, kimine dusman, kimine dost falan filan derken herkes icin birseyler ifade eden bir ulke. Senelerden beri bircok arkadasimin gerek okumak icin gerek calismak icin gittigi bu ulke hakkinda tabii ki bircok seyler ben de duymustum. Ama insanin kendi dunya gozuyle gormesi cok daha farkli oluyor tabii ki.,

Amerika hakkinda ilk ilginc hatirladigim Kolej Hazirlik okurken arkadasim Erdinc`in 82 yasindaki gemici dedesinin defalarca Amerika`ya gittigi ve mukemmel Amerikan ingilizcesi konustugu idi. o donemlerde yurtdisi demek zaten bizim icin herseydi.

Lisedeyken okulumuza ROTARY EXCHANGE STUDENT yani rotaryen cocuklarinin baska ulkelerde diger rotaryen ailelerin yaninda kalma ve o ulkeleri tanima firsati sayesinde birkac Amerikali arkadas tanima firsatimiz olmustu. Bunun yaninda okulumuza gelen cesitli misyoner Amerikalilari unutmadan da gecemeyecegim tabii ki.

Lise sonrasi arkadaslar orada okumaya gitti universitelerde. Onlardan aldigim bilgiler hep ilginc gelirdi.

Derken en sonunda firsatini bulunca ben de bu YENI DUNYA seyahatine baliklama atladim dogal olarak.

Los Angeles ve New York`a yaptigim bu seyahat sonucta orada senelerce yasayan arkadaslarin yasadiklari yaninda cok yuzeysel olacaktir, ben sadece kisa zaman diliminde gozumden kacmayan noktalara burada deginecegim.

Herseyden once Amerika vizesi ile alakali bir bilgi verecegim. Amerika vizesi almaya gittigimde sadece kisa bir mulakat sonrasi vizeyi aldim ama daha once giden arkadaslar orada sinirdan donderebildiklerini soyleyince cok sasirdim, nitekim Los Angeles Havaalaninda giriste polis ne icin gittigimi , kac gun kalacagimi sordu, son olarakta emin olmak icin kartvizitimi istedi, sonra da buyurun dedi. eger o sordugu sorulara istedigi sekilde cevap veremeseydim herhalde Amerika maceram orada baslayip son bulabilirdi. Bu noktaya lutfen dikkat edin ve her vize alanin Amerika`ya kesin girecegini de aklinizdan cikartin cunku o kadar cok siginmaci , o kadar cok gocmen var ki , adamlara da hak vermemek elde degil.

Gelelim ikinci konuya , eger gideceginiz yere otobus yada baska vasita bilmiyorsaniz yani taksiye binecekseniz benim yandigim gibi yandiniz demektir. Havaalanindan otele 70 Dolar vermek zorunda kaldim taksiye.ve taksicilerle maceram maalesef hic bitemedi .Sadece bir Romen taksici insafli cikti o kadar taksi icinde ve mil hesabi ile odedim gidecegim yeri. Taksimetre turistler icin degil orada:))

Otele geldim ve ilgimi ceken bir notla karsilastim. Turistler icin guvenlik rehberi diyordu kagitta.Ilgimi cektigi icin yanimda getirdim, kisaca bizlere guvenlik uyarilarinda bulunuyor ve, pencereleri siki siki kapatin, kapiyi calan olursa gorevliyim dese de resepsiyona telefon acip onaylatin kimligini vs vs, bir an kendimi korkunc bir yerde sandim, kapiya kosup iyice kontrol ettim kilitleri:)) ne olur ne olmaz 🙂

Yemekler bize gore dogal olarak cok pahali ama ogrendigime gore cok ucuza yemek bulmak ta mumkunmus , onemli olan orayi iyi tanimak tabii ki. ben de tanimadigima gore..dogal olarak kazik yemeye musait bir potansiyel kisilik olarak yemek basina 30-40 dolar vermenin mutlulugunu yasadim . Isin ilginc tarafi tabaklar bizim tabaklarin iki kati dolu gelmesine ragmen nedense bir turlu yiyemedim, insanin galiba istahi kesiliyor fiyatlari gorunce:)))

New York sokaklarinda COOL zencileri izlemek buyuk bir zevk verdi bana hatta kiskandim ve ben de onlar gibi gece vakti gunes gozluklerimle dolastim sokaklarda..Ilginctir bir Allahin kulu da donup bakmadi, bu Amerika cidden OZGURLUKLER ULKESI galiba.

Sokaklarda insanlara baktim , dunyanin her yerinden her ulkesinden insanlar yasiyor bu ulkede. Rengarenk bir dunya. Cok ilginc geliyor bana. Her tur insan mevcut ve her birisi ayri bir dunyayi yasiyor ayni ulke sinirlari icinde. Her kosede farkli bir muzik dinliyorsunuz, lokantalar farkli farkli, magazalarda ne ararsaniz mevcut.

New York icin hep Cok Tehlikeli derdi arkadaslarim ama taksi soforlerine sordum hepsi sanki agiz birligi etmiscesine Hayir dediler, her yer zaten polis dolu, suc islemek artik eskisi kadar cok kolay degil ve New York artik daha iyi dediler. Gene de benim erkenden otele donmem icin yeterli bir etki degildi bu dedikleri:)

Amerika`da Turklerin en cok oldugu bolge New York ve bildiginiz gibi her sene TURK GUNU yuruyusu ve kutlamalari oluyor New York`ta.

Otelim hakkinda bilgi vermeden gecemeyecegim.Benim taksilerden o kadar kazik yemem tek neden internetten yaptigim rezervasyondur derim. Internette Manhattan`a 5 dakika mesafede diyordu ve bende dogal olarak 4 yildizli bu oteli secmis oldum. Ama gelin gorun ki bizim Bogaz koprusu misali bir tunelden gecipte Manhattan`a trafik olmadan 5 dakika surebilecek bu yer, daima trafik dolu oldugu icin taksicilerin gitmek istemedigi bir nokta oldugundan 50-60 hatta 70 dolar gibi astronomik fiyatlar vermek zorunda kaldim. Bir de New Jersey`de oldugu icin bu mukemmel otelim, farkli tarifeler gecerli oluyor . Size kesin tavsiyem gitmeden once cok iyi secim yapin, taksilere o kadar para vermektense neresi size idealse oraya enyakin 5 yildizli oteli secin hic degilse kaldiginiza degsin.

27.01.2004

Hong Kong – Hong Kong

Hong kong`da kilometrekareye dusen insan sayisi 512`dir. Bu rakam denebilir ki dunyanin en kalabalik bolgelerinden birisidir. Nufusun bu kadar kalabalik olmasi sonucunda da dogal olarak ev kiralari oldukca yuksektir. Her kosede yuksek binalar gozunuze carpacaktir. Hong kong adasi ve Kowloon yarimadasi artik binaya doydugu icin Cin sinirina dogru ilerleyen yeni yapilasma sonucunda NEW TERRITORIES denilen yeni yerlesim bolgelerinde yuksek apartmanlar kurularak insanlarin buralara yerlesmesi saglanmis.

Hong Kong`da ulasim olayi metro ile cozulmus sayilabilir. Ilk gittigim donemlerde heryere taksi ile giderken trafikte gecen zamanim daha fazla oluyordu. Daha sonra metronun sihirli gucunu kesfedince heryere ulasim daha kolay olmayta basladi. Hatta Kowloon ile Hong Kong adasi arasinda bile denizaltindan gecen metro oldukca ilgimi cekmistir. Bu metro 1960`larda insa edilmis ve toplam 3 tane ayri gecisi var. Bizim yetkililer de halen daha ucunce kopru tartismasi yapsinlar bakalim. Kesinlikle inceleyin yolunuz duserse. Hong kong`da 40 senedir kullaniyorlar ..Neresi tehlikeli oluyorsa….

Nathan caddesi daha onceki yazimizda da yazdigimiz gibi sehrin en guzel caddesi..Cin alfabesinin neredeyse butun harfleri cadde boyunca rengarenk guzellikleriyle gozunuzu kamastiracaktir. Dunyanin bircok unlu markasini bu caddede bulabilirsiniz. Caninizin sikilmayacagi hos bir cadde inanin bana… Yue Hwa Cin mallari magazasindan Cin urunlerini almayi da unutmayin. Cadde boyunca 3-4 tane goreceksiniz bu magaza zincirinden….

Kowloon ile Hong kong arasinda Star Ferry denilen bizim Istanbul Vapurlarina cok benzeyen gemiler calisiyor. Pufur pufur esen Hong Kong bogazinda insanin `Istanbul`da olmak vardi` sarkisini mirildanmasi da cok guzel oluyor hani… Yalniz dikkatimi ceken nokta su ki; Hong kong`da deniz cok kirli. bizim bogazda oldugu gibi hizli bir akinti olmadigindan olacak, deniz suyu camurlu.

Para bozdurmayi dusunuyorsaniz exchange burolari Nathan Caddesi uzerinde sizi bekliyor. Ama size tavsiyem her onune gelen yerde bozdurmayin. Ozellikle Kowloon Camii civarinda pasajlarda diger yerlere nazaran daha yuksek fiyata bozdurabilirsiniz. Benim tavsiye edecegim yer Holiday Inn hotelin hemen yaninda bulunan Pasajda Hintlilerden bozdurun. En iyi fiyatlari burada bulacaksiniz.Eger bozduracaginiz miktar 500 dolar ve uzeriyse son sansinizi deneyin ve en son kaca bozdurabileceklerini bir iki tanesine sorun. Bazen bu ise yariyor.

Hong Kong Kultur Merkezi, Star Ferry duraginin yanibasinda ve Hong Kong`un en guzel gorundugu noktalardan biri. Ozellikle aksam vakti denize yansiyan Hong kong isiklari cok hoz bir goruntu saglayacaktir. Genellikle Hong kong resimlerinin neredeyse yuzde 90`i bu noktadan cekilmektedir..Benim cektiklerim de dahil olmak uzere:)))

Hong kong insani genellikle asik suratlidir. Bunun nedeni cok stresli ve hareketli bir yasamin olmasi..Cin`e gecmedne once de degisik degildi insanlarin asik suratliligi. Sokaklarda caddelerde gulumseyen insan gormeniz cok zordur. Bizim hayat standartlarimizin cok uztunde olmalarina ragmen insanalrin mutsuz olmasi her zaman ilgimi cekmistir. Hatta Turkiye`ye gelen misafirlerimin de bu nokta ilgisini cekmisti. Siz bizden fakirsiniz ama daha mutlusunuz nasil olur? diyorlardi…Ilginc bir ozelligimiz olmali bu:))

Hong Kong`da 100 sene yonetimi elinde bulunduran Ingilizler degistirilecek ne varsa degistirmisler sistem olarak. Kibris`a gideniniz varsa Hong kong ile ayni ozellikleri hemen farkedeceklerdir. Emperyalizmin kalesi Ingilizler her yerde oldugu gibi burada da izlerini birakmadan gidememislerdir maalesef.

Mongkok semti Nathan caddesi uzerindedir ve burada Women`s market denilen gece marketi kurulur aksamustu ve gece yarisina kadar burada kiyafet, oyuncak, kaset,CD, hediyelik vs gibi urunleri sokakta kurulan pazardan alabilirsiniz. Fiyatlari oldukca uygundur ve sirf renk cumbusunu gormek icin gidin derim. Mongkok`ta Mongkok Computer Centre vardir ayrica ve benim hit noktamdir. Her gittigimde kesinlikle ugramadan gecemem..Yeni cikan bilgisayar urunleri, laptoplar, PDAler CDler daha neler neler, kacirmayin..Mongkok kus pazarida ilginizi cekecek yerlerden biridir. Bizim Eminonu`ndeki Cizek Pazari gibi bir yer ve kussevenlerin kacirmamasi gereken bir nokta…

Cin lokantalarina gidenler bilir Pekin Ordegi ana menudedir.. Hong kong`da her kose basinda ordek ve domuz lokantasi mevcuttur. Ordekleri asarlar vitrine, nar gibi kizarmis bir sekilde., cok ilginc durur ordekler, insanin istahi acilir.. Birgun bir Hongkong`lu arkadastan rica ettim beni goturdu.. Sistem soyle.. Elinizi rahatlikla kullanabiliyorsunuz. Kemikleri masaya birakiyorsunuz. temizlik o kadar onemli degil.. Rahatca yedikten sonra ustune de Cayli Kahve icmeyi unutmayin. Sistem boyle arkadaslar ben gordugumu soyluyorum:))

Cinliler icin domuz en fazla tuketilen et turu, bunun nedeni ise domuzun cok cabuk uremesi ve kolay beslenebilmesi. Bu nedenle kalabalik cin nufusu icin oldukca iyi bir cozum olarak secmisler domuzu, her kosede her lokantada domuz urunleri satilmakta…Eger domuz eti istemiyorsaniz garsona `BU CI ROU` demeniz lazim.Umarim anlayacaktir:)) cunku cince o kadar genis bir dildir ki bu soylediginiz Pekin Cincesi oldugundan diger bolgelerde telafuzu farkli olacaktir ama genelde bunu soylediginizde anlayacaklarini umuyorum.

H. Kong Tarihine Kısa Bir Gözatalım…

*- Hong Kong 150 sene önce sadece bir ada idi. Kendi çapında balıkçılıkla uğraşmaktaydı insanlar burada….. 1839 yılında İngilizlerin adaya saldırmasıyla başlayan AFYON SAVAŞI 1841 yılında İngiliz sömürgesi oluncaya dek sürdü..Savaşın bitmesi ile tarihte epey ünlü olan NANJİNG Antlaşması 1842’de imzalandı iki ülke arasında…. İngilizler o dönemde Afyon ticaretinden büyük paralar kazanmaktaydılar.. Çinliler için ise Hong Kong pek önemli bir liman değildi o zamanlarda… Afyon kullanımı ise epey fazlaydı Çinliler arasında. İngilizler Hong Kong’a epey yatırım yapmışlardı ve kaybetmeyi de hiç istemedikleri için, 9 Haziran 1898 yılında güçsüz bir anını yakaladıkları Çinli yöneticilerden Hong Kong adası ve yanı başındaki Kowloon yarımadasını Çinlilerden 99 seneliğine çok düşük bir meblağ karşılığında kiralamayı başardılar…Çinliler için ise Uluslararası bu antlaşmaya uymaktan başka çare olmadığı için 1997 yılına kadar beklemekten başka yol kalmamıştı.

Her geçen gün ticari liman olarak önemi artan ve İngilizlerin de özellikle yatırımlarla desteklediği Hong Kong tabii ki uzak doğunun Avrupa ile kontak noktası olmayı çok kolay başaracaktı.

*- 1997 yılında büyük törenlerle İngilizlerden Çinlilere geçen Hong Kong’da muhteşem kutlamalar yapıldı ve günlerce dünya televizyonlarından naklen yayınlandı kutlamalar.

Çinliler için Hong Kong öylesine güzel bir zamanda geri gelmişti ki, eğer 10 sene evvel geri gelseydi Çin’de kesinlikle eşitlikçi komünizm patlamayla cevap verirdi bu kapitalist kent-devletin gelişine.Oysa Hong Kong Çin’in kapitalizme kapılarını açmaya başlamasından sonra geldi ve üstüne üstlük en koyu Çinliler bile şapka çıkartıp alkışladılar bu olayı.

Aklıma bir soru geliyor…..Acaba Çin, Hong Kong 1997’de geri gelince ülke çalkalanmasın korkusu ile bu kapitalizme yumuşak geçişe hız vermiş olabilir mi diye…Bilemiyorum tabii ki kesin bir cevap ama neden olmasın ki?

Alışveriş Cenneti..

*- Hong Kong tam bir alışveriş cenneti…Paranız varsa cebinizde harcamaya doyamayacağınız bir yer burası…Ben her seyahatte alışverişimi Hong Kong’a saklarım…ve oradaki alışveriş içinde hep para ayırırım aylar öncesinden. Gitmeden anlatılması mümkün değil bu duyguyu…Her yer kocaman department store ile dolu… sokaklar turistik eşyadan geçilmiyor..Eşiniz ile gitmenizde sakınca var beyler ona göre …..Cüzdanınızın boş gelmesini istemiyorsanız tabii ki…

30.07.2002 

Tahran – İran

TAHRAN
THY ile gece yarısı saat 11:05’te kalkan uçağımız, mahalli saat ile 02:30’da Tahran’a indi.. Uçağa binerken saçları açık olan tüm bayanlar inerken saçlarını yarım yamalak örtmüşlerdi. İran’da tüm bayanların Müslüman olsun olmasın saçlarını kapatmaları gerekiyor.
İran’a girişte vize istenmiyor. Türk vatandaşları rahatlıkla giriş yapabiliyor İran’a vizesiz. Bavullarımızı aldıktan sonra çıkışta basit bir taksi sistemiyle karşılaştık önce. Taksilerde taksimetre yok ve pazarlık yapıyorsunuz gideceğiniz yere. Yanımızdaki İranlı arkadaş sayesinde hiç sıkıntı çekmeden bir taksiye bindik ve 5 yıldızlı AZADİ OTEL’e geldik. Otelin kapı fiyatı 175 USD. Bu maalesef gerçekten gecelik fiyatıymış otelin. Hayat standartlarının çok ucuz olduğu bilinen bir ülke için bu fiyatlar gerçekten astronomik kaçıyor aslında.

Azadi Otel, Şah zamanında inşa edilmiş bir otel, o dönemlerde Hilton Otel olarak kullanılan bu otel, devrim sonrasında Azadi Otel adını almış ve devlet tarafından yönetilmeye başlanmış. Odalarda eski lüks sistemin kalıntıları halen mevcut ve fazla yenilik yapılmadığını hemen görebiliyorsunuz devrim sonrasında. Otelin o dönemlerde genişlemesi için hazırlanan yan üniteler de öylece yarım kalmış ve inşaatlarına bir çivi çakılmadan öylece harap bir şekilde otelin yanı başında duruyorlar. Diğer köşede bir havuz kalıntısı duruyor, o da kapatılmış ve harabe haline gelmiş…Bu arada bir tane de cami kalıntısı duruyor otelin diğer tarafında.. Onun neden bitirilmemiş olduğunu anlayamadım şahsen.

Sabah şehir merkezine doğru yola koyulduk. Taksiler her istenilen yere götüremiyor Tahran’da sizi. Şehir bölümlere ayrılmış ve izni olmayan taksi öteki bölümlere giremiyor. Parsel parsel bölünmüş kısımların girişlerinde polisler bekliyor ve istedikleri araçları durdurabiliyor ve ceza da kesebiliyorlar anında… Gideceğimiz alana izni olan bir taksiyi temin ettikten sonra KAPALI ÇARŞI’ya geldik. Kapalı Çarşı bizim Kapalı Çarşı ile aynı adı taşımakla birlikte altın alıp satılan bir merkezden öte, Mahmutpaşa, Tahtakale karışımı ama kapalı bir pazar alanı. İran ticaretinin merkezi burası ve tüm ülkenin esnafı buradan alışverişini yapıyor. Dükkanlar 3-5 m2 büyüklüğünde ve fiyatları 200-300 bin dolar arasında değişiyor. Bir normal işçinin 200 dolara çalıştığını göz önüne alırsanız bu fiyatların ne kadar yüksek olduğunu anlayabilirsiniz…

İran’a gelipte bir cami ziyaret etmemek olmazdı diyerek yakındaki bir camiye girdim. Kapıdan girişte herkes KERBELA TAŞI alıyor bir ya da iki tane. Bu taşlar çok büyük önem taşıyor çünkü İran biliyorsunuz Şii ve Şiilerde namaz kılarken Kerbela olaylarını anımsatan bu taşlara alnınızı secde ederken değdirmeniz gerekiyor. Kerbela toprağından yapılan o secde taşlarının her Şii Müslüman için bu nedenle önemi büyük. Namazı kıldıran hocaların kıyafeti televizyonlarda gördüğünüz MOLLA kıyafetlerinin aynısı. Sarıklar genellikle siyah renkte.

İran sokaklarında dolaşırken çok farklı bir ülkede olduğunuzu hissetmiyorsunuz. Nüfusun %30’u Türkçe biliyor, batı ve Kuzey İran’da Türkçe konuşanlar çoğunlukta ve çok sıkıntı çektiğinizde birileri Azeri şivesiyle yanınıza gelip yardımcı olabiliyor.

İranlılar bize çok benziyor sima olarak. Sanki Türkiye’de dolaşıyorsunuz gibi geliyor baktıkça yüzlerine. Tek farkları kadınların biraz daha kapalı görüntüsü, diğer taraftan yarı kapalı , altı kaval üstü şişhane görüntülü bayanları ülkemizde de gördüğümüz için yadırgamıyorsunuz görüntüleri. Anlıyorsunuz ki zorla yapılan her işlemde komiklikler ortaya çıkıyor. Nasıl ki bizim şapka kanunu ilk çıktığında Fransız kadınlarının taktığı üzüm salkımlı şapkaları bizim babayiğit erkeklerimiz taktıysa, İran’da da kadınlar zorla kapattırıldığı için göstermelik bir tül parçasını saçlarının sadece dörtte birini kapatarak hayatlarına devam ettiklerini görüyorsunuz. İnsanın içinde olacak her şey….

İran’a gelen yabancıların durumu daha ilginç bir konu. Düşünsenize hiç inancı olmayan bir Çinli bayan başörtüsü takmış, Hıristiyan bir bayan da başını yarım yamalak örterek dolanıyor etrafta….Yabancıları kapatmanın ne alemi var bu durumda? Müslümanların bile başını doğru dürüst örtmediği bir ülkede, Müslüman olmayanların örtüye zorlanması sizce ne kadar mantıklıdır?

İran’da açlık çekeceğinizi sanmıyorum, her gittiğim lokantada yediğim yemekler mükemmel lezzetliydi. Kebaplarını deneyin derim. Sultani Kebap harika lezzetli ve yanında verilen az safranlı pilav da güzel bir kombinasyon oluşturuyor.

Birbirini selamlarken İranlılar; “Selam Alaykum!” diyorlar, cevap veren kişi de aynı şekilde; “Selam Alaykum!” diyor. Kısaltma olarak “Selam!” diyenlere rastlıyorsunuz.

İnternet oldukça yavaş çalışıyor, her şey izleniyor ve çoğu siteye girmek mümkün değil. Telefon üzerinden internete bağlanıyorsunuz ve maillerinizi saatlerce alamıyorsunuz. Sabırsızsanız hiç internete girmeyi düşünmeyin İran’da…Sinir sisteminizi allak bullak edecek bir internet sizi bekliyor burada… ADSL yeni yeni başlamış ve herkes adsl sistemini bekliyor, 3 mb büyüklükteki bir dosyayı saatlerce süren bekleme sonucu çeken İranlılar için adsl şu an tek umut internet konusunda…

Dini inançlar konusunda epey benzerliklerimiz olmasına rağmen farklılıklarımız da gözden kaçmıyor. Daha ezan okunurken bu fark kendini göstermeye başlıyor. ALIYYEN VELIYYULLAH kısmı ezana eklenmiş İran’da. Hz. Ali’(RA)nin aslında gerçek peygamber olduğunu ama yaşı genç olduğu için Hz Muhammed (SAV)’e peygamberliği geçici olarak verdiğini, O’nun vefatından sonra da hakkı olan peygamberliği geri almak istediğini ama buna izin verilmediği ve savaşta şehit edildiği kabul ediliyor.

Peygamberimizin torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin arasında sadece Hz. Hüseyin (RA) ‘ı seviyorlar. Onu yüceltirken Hz. Hasan’ın adı bile görünmüyor ortalıklarda. Nedenini sordum, o savaşarak şehit olmadı diyorlar…O nedenle fazla sevmiyorlarmış.

İran’da şehitlik çok büyük önem taşıyor, her köşede şehit olan kişilerin resimlerini görebiliyorsunuz. Devlet kademesinde görev almak için torpil istiyorsanız ailenizden şehit olan birini göstermeniz çok kapıyı açmanızı sağlıyormuş.

Camilerde secde taşı kullanıyorlar. Bu taş daha doğrusu kilden yapılan yuvarlak taş Kerbela toprağından yapılıyor ve secdeye gidenler alınlarını o taşa değdiriyorlar namaz kılarken. Kerbela olaylarını da hatırlamış oluyorlar secde ederken.

Sokaklarda afişler her yerde… YA MEHDI, HERKES SANA MUHTAÇ yazısı çoğunlukta… YA FATIMA her yerde….YA HUSEYN yazısını da çok görüyorsunuz… Ama YA MUHAMMED birkaç yerde sadece….O da turistlerin geçtiği ana kavşaklarda göstermelik duruyor…Bir de yabancı ülkelere giden İranlı mollalar Peygamberimizi ne çok sevdiklerinden bahsediyorlar ama ülkelerindeyken o sevgiyi fazla hissettiğimi söyleyemeyeceğim.

İran’da maalesef halen Mut’a nikahının devam ediyor. Mut’a nikahı, İran’daki adıyla SIYGA NIKAHI halen tartışılan fakat Şii alimlerince kabul gören bir evlilik biçimi. Bu evlilikte erkek kadını seçiyor, belli bir zaman dilimi içerisinde evleniyor, kadının hakkı olan mihr miktarını ödüyor ve boşanıyor o müddet sonunda… Televizyonlarda nadir de olsa bu konuyu tartışmaya başladıklarını duydum, bazı şeylerin düzelmesini ümit ediyorum İran’da çünkü İslam inancına mal edilmek istenen bu nikah biçiminin her şeyden önce insan beynince kabul görmesi mümkün değilken dinimizde olması nasıl mümkün olabilir? Dinimizin mantık dini olduğunu her zaman söyler ve iddia ederim ama mut’a nikahını kabul etmem mümkün değil şahsen. bir şeyleri yapacaksanız bile İslam dinini ve Allah’ı bu işlere alet etmeden yapsanız daha iyi olmaz mı?

İran’da petrolün litresi 9 sent…yanlış duymadınız…9 sent..Bizde dolarlarla satılan petrol orada 9 sentten satılıyor. Bizim vergiler yüzünden onlarca kat fazla ödediğimiz benzinin 9 sentten satılabileceğini de İran’da görmüş oluyorum.

İran halkı yönetimin aksine oldukça misafirsever ve barışçıl bir tutum sergiliyor. Sokakta gördüğünüz insanlar hemen size dostluk gösteriyorlar, kimseden kaba bir hareket görmedim kaldığım sürece. Hatta gittiğimiz bir halıcıda tanıştığım bir mühendis akşam yemeğine evine davet ettiğinde cidden neredeyim ben diye sormadım değil hani.. Bizde Anadolu köylerinde devam eden misafire değer verme geleneği orada Tahran gibi bir kalabalık şehirde halen devam ediyor.

İran’da alkolsüz bira her yerde satılıyor. Hatta çok dindar arkadaşlarımın çoğu da o biradan zevkle içiyorlar. Kutusunun üzerinde HELAL logosunu da koymuşlar ne diyebilirsiniz artık.. Fetvayı veren vermiş bir kere..Çaylar firmadan için durmadan misali….

İran seyahatimi genellemek istersem, birçok konuda yüzyılların verdiği bir yakınlığımızın olduğunu fark ettim. Ayrılıklarımızı bir kenara bırakmayı başarabilirsek çok güzel dost bir ülke olur İran bize. Ama önce şu dini dayatmalardan kurtulması gerekiyor İran’ın… Zaten zamanla bu yumuşama kaçınılmaz görünüyor. Zorla hiçbir şey elde edilememiş tarih boyunca çünkü.

İran insanı bizim gibi düşünüyor, bizim gibi davranıyor, bizi de seviyorlar halk anlamında.

Korkularınızı bir kenara bırakıp siz neden bir seyahat programı yapmıyorsunuz bu ilginç ülkeye?

25.09.2006

Innsbruck – Avusturya

Avusturya`ya 1997 yilinin ocak ayinda Tayvan isadami grubuyla gitmistim. Italya fuarindan cikip Almanya fuarina giden bu 25 kisilik isadami grubunun icinde tek Turk olma zevkini yasamak nasip olmustu bana. Grup olarak Italya fuari bittiginde ertesi gun otelin lobisinde bulusup, otobuse binip yola koyulmustuk.

Tayvanli grup derken bir notu araya sikistirmadan gecemiyecegim; Tayvan cok kucuk bir ulke olmakla beraber isadamlarini her konuda destekliyor. Yurtdisi fuarlarina gruplar halinde gonderiyor ve bu isadamlarinin en ucuza konaklamasini , gezmesini eglenmesini sagliyor. Birlikten kuvvet dogar sozu bu ulke icin gecerli. Mesela Italya Almanya arasindaki bu iki gunluk programda 250 dolar karsiliginda tum yol masrafi, yol uzerinde gidilecek tarihi ve turistik yerler, yemekler, oteller dahildi. Hayatta bu fiyata bu kadar islemi gerceklestiremezsiniz tek basiniza… Aklin yolu birdir derler…Bu adamlar akilli hareket etmeyi ogrenmisler …. Yol boyunca her durdugumuz sehirde yada kasabada Cin Lokantalarina goturduler…Adamlar baska yemek asla yiyemiyorlar. Ben de onlarin arasinda yemeklerden yiyebileceklerimi ve yiyemiyeceklerimi bastan anlatarak, yardimlarini istedigimi soyleyince grup halinde sunu yiyebilirsin, su yasak deyip sagolsunlar yardimci oldular… Ama tam iki gun boyunca sadece Cin yemeklerini yemekten inanin gina gelmisti bana…

Neyse gelelim seyahatimize…. Italya`dan otobusumuz Avusturya sinirina geldiginde ALP daglari bizi coktan karsilamisti bile…O karlarla kapli daglari seyretmenin zevki bir baska oluyor ..Her tarafta kayaklarla dolasan insanlar gormek mumkun, yolun saginda solunda eski satolar ihtisamlariyla karsinizda duruyorlar…

Yolumuz uzerinde dunyaca unlu Svarovsky kristal fabrikasinda mola veriyoruz ve fabrikayi geziyoruz. Burada kristal urunlerini satin almaniz mumkun. Oldukca guzel urunler var tabiiki fiyatlari da bir o kadar guzel….

Aksamustu Innsbruck`e variyoruz.. Innsbruck Kis Olimpiyatlarinin yapildigi bir sehir. Arkasini yuksek Alp daglarina dayamis bu sehrin kendine has bir sevimliligi var. Hava serin fakat insani rahatsiz etmiyor. Otele yerlesiyoruz. Holiday Inn oteli kesinlikle iyi bir secim. Geceyi deliksiz bir uyku ile gecirdikten sonra sabah kahvalti sonrasinda Almanya`ya dogru yolumuza devam ediyoruz.

Avusturya`da Almanya`da oldugu gibi Turk vatandaslarimiz epey mevcut. Zor bir durumda kalirsaniz yardiminiza kosacak bir Turk vatandas bulmaniz zor degil.

30.07.2002

Plovdiv – Bulgaristan

Bulgaristan`a, bizim firmalardan birinin fuara daveti icin gitmistim. Otobusle gitmem gerekiyordu cunku Plovdiv sehrinde olacakti bu fuar. Aksamustu ciktik yola ve Edirne Kapikule`ye geldik. Otobusten indirdiler bizi, bastan asagi otobustekileri bosalttik. once Turkiye`den cikis sonra da Bulgaristan`a giris yaptik. Saatler surdu tabii ki bu islemler. ve gece yarisi, sabaha dogru otele attim kendimi…

Bulgaristan 8 milyon nufusuyla istanbul`dan bile kucuk bir ulke. Konusulan dil Bulgarca. Turk nufusu yuzde 9`u olusturmakta. Nufusun cogunu Bulgar Ortodoks Hristiyanlar olusturuyor.

Plovdiv, Osmanli ismiyle Filibe, kucuk ve sevimli bir sehir, Maritza yani MERIC nehri kenarinda kurulmus. Her kosede Osmanli hamamlari ve cami kalintilari bulunuyor. Osmanli egemenliginden kurtulduktan sonra Turk eserlerinin cogunu yikmis ya da ahir olarak kullanmislar. Bunu bir donem yonetimde bulunan komunistler daha fazla yapmis ogrendigime gore. Ve isin ilginc tarafi Bulgarlar komunistleri sevmiyor.

Bulgar kulturu bizden cok farkli degil. Ozellikle yemek kulturu olarak fazla bir fark goremedim, sadece domuz etini eklemisler bizim stillere. Lokantalarda yemek bulmakta zorluk cekmiyor insan. Ozellikle PACA Corbasini tavsiye ederim.

Eskiden Bulgarlar neredeyse butun mallarini Turkiye`den alirlardi. Maalesef ulkemizde ciddi ticaret politikasi olmadigi icin artik bu musterilerin cogu ya Dubai`den ya da direk Cin`den aliyorlar mallarini. Kucuk esnaf icin de zaten Turkiye`ye az bir mal almak icin gelmenin bir cazibiyeti kalmadi artik. Dubai bir aralar ozel ucaklar kaldiriyor ve havaalaninda ucaklardan ucret almiyordu, oysa bizimkiler havada ucandan bile vergiler aldigi icin tacirlerin bizden uzaklasmasina neden oluyorduk. Bu gibi basit basit hatalarin bize cok zarari oldu, iyi bir musterimizi maalesef kaybettik.

Plovdiv`de gezerken eski BULGAR KOMITACILARInin evlerini gosterdi arkadaslar. Onlar icin kahraman bizim icin capulcu sayilan bu insanlarin evleri tipik Osmanli evleriydi. Bir an icin 100 sene oncesi canlandi gozumun onunde.. Osmanli`nin son yillarini ve her kosesinden ozgurluk kivilciminin nasil sikintilarini yasadiklarini anlamaya calistim.. Kolay degil, 600 sene birlikte yasayan insanlarin kisa bir donem icinde birbirine dusman olup , savasmalari ….

Plovdiv`e kadar gelmisken Sofya`ya ugramadan donmek olmazdi tabii ki ve bende oyle yaptim ve Sofya`ya da ugradim. Plovdiv bana nedense daha sevimli geldi diyebilirim.

Bulgaristan ekonomisi son yillarda buyuk sikintilar yasamakta. Calistigimiz firmalarin cogu artik maalesef gelemiyecek kadar fakirlesmis durumdalar. Nufusun buyuk bolumunu fakir kesim olusturuyor , emekli maaslari insanalrin karnini doyurmaya bile yetmiyor. Insanlar Bulgaristan`dan kacma planlari yapiyorlar. Isin ilginc yani ise Avrupa Birligi 2001 yilindan itibaren Bulgar`lara Avrupa`da rahat dolasma izni cikartti. Bundan sonra Avrupa`da Bulgar aileleri daha fazla goreceginize simdiden emin olabilirsiniz.

Bulgar polisinin rusvet meraki yuzunden bizim Yugoslav musterilerde gelemeyecek durumdalar. Her koli basina standart fiyatlar aliniyor Bulgar sinirindan gecerken, isterseniz vermeyin… Insanlarin Turkiye`ye neden eskisi kadar gelmediklerini yetkililerimiz otursalarda keske bir dusunseler… ve de cozum dusunseler boyle olmazdi saniyorum.

Bulgaristan, rahmetli Turgut OZAL doneminde epey populer olmustu, nasil olmasin ki, komunizmin dagilmasiyla rahatlayan ulkede bulunan Turkler ANAVATANa donme umudundaydilar ve o donem Naim Suleymanoglu`nun ulkemize gelisinin bizdeki mutlulugunu hatirlayanlar bilir ancak. Bulgaristan gocmenlerimiz akin akin, trenlerle otobuslerle gelmislerdi anavatanlarina..ne hayallerle:)))) simdi de Bulgar vatandasligina donmek isteyenler cogalmis diye okudum gazetede…Ne de olsa artik Bulgar vatandaslari Avrupa`da rahatca dolasabilecekler ya:))))

27.01.2004

Phnom Penh Ve Tuol Sleng Hapishanesi – Kamboçya

TUOL SLENG Hapishanesi – KAMBOÇYA
Tuol Sleng, eski bir okul olup, Kızıl Khmerler tarafından daha sonra hapishaneye çevirilmiş ve ANGKAR adını verdikleri düzene karşı olduğunu düşündükleri herkesi bu hapishaneye atarak, çeşitli işkenceler yapıp, daha sonra da bu insanları öldürmüşlerdir.

Tuol Sleng, Mayıs 1976’da hapishaneye çevirilince, S-21 adıyla anılmaya başlanmıştır. Buraya getirilen suçlular, Kızıl Khmer rejimine düşman olduğu düşünülen insanlardı. 1962 yılında, PONHEA YAT adı ile okul olarak kurulan bina, lise olarak kullanılır ve General Lon Nol zamanında okulun ismi Tuol Svay Prey Lisesi adıyla anılmaya başlar. Kızıl Khmerler yönetimi ele geçirince okulun duvarları tel örgülerle kapatılıp bir hapishane haline getirilir. Tel örgüler daha sonra elektrik akımı ile güçlenirilerek, tutukluların kaçması engellenir. Okul etrafındaki binalar da hapishane kullanımına dahil edilir ve bu binalarda hapishane yönetimi çalışır.

Tuol Sleng’deki bütün sınıfların dizaynı değiştirilerek, basit tuğlalar kullanılarak, küçük bölmeler yapılarak hücreler haline getirilir. Pencereler demir parmaklıklarla kapatılır, her hücreye bir tutuklu konulur ve orta katlara bayanlar hapsedilir.

İlk zamanlarda suçluların sorgulanması yan binalarda yapılırken, daha sonraları suçluların diğer binalara götürülüp getirilmeleri zor olduğu için, hapishane müdürü Duch tarafından aynı binada açılan bir bölümde sorgulanıp işkence yapılmaları sağlanmış olur. Bu sayede görevliler de yorulmaktan kurtulurlar.

Hapishanenin müdürlüğünü yapan Duch, daha önceleri bir matematik öğretmeniyken, Kızıl Khmerler döneminde hızla yükselerek, bu katliam merkezinin başına özel seçilmiş ve görevini de en iyi şekilde ifa etmiştir.

Hapishanede görevli kişi sayısı 1720 kişi olmuştur. Bu sayının 148’I ofis görevlisi, 141’i hapishane görevlisi, 54’ü sorgulama ve işkence görevlisi ve 1377’si genel görevlilerdi.Görevliler içinde henüz 10-15 yaşlarında çocuklar da görev almaktaydı ve bunlar S-21’in güvenliği için özel bir eğitimden geçirildikten sonra, her türlü vahşete hazır birer ölüm makinesi haline geliyorlardı. Kendilerinden çok yaşlı tutuklulara, her türlü mezalimi çekinmeden yapmayı zamanla daha kolay başarıyorlardı.

Hapishanenin 2 yönetim bölümü vardı , birinde müdür Duch ve idareciler bulunuyorken, diğer binada, sorgulamalar, dokümantasyon ve genel işler hallediliyordu. Hasta tutukluların tedavileri ,sadece kendi hücrelerinde yapılıyordu. Hastabakıcılık görevini yapanlar ise, gene 10-15 yaşlarındaki çocuklardı.

Tutuklular, ülkenin her tarafından ve her milletten olabiliyordu. Vietnam, Lao, Tayland, Pakistan, Amerika, Kanada, Yeni Zellanda, İngiltere ve Avustralya vatandaşları da bu hapishanede sorgulanıp, Amerika ya da Rus casusu oldukları öne sürülerek işkenceye maruz kalıp, daha sonra da kurşuna dizilerek öldürülmüşlerdir. Kamboçya vatandaşları arasında ise genelde işçi, köylü,mühendis,professor, öğrenci, öğretmen ve hatta diplomatlar bile burada hapsedilmişlerdir. Bazen tüm aile üyeleri, hep birlikte hapse atılıp, yeni doğmuş bebekleri ile beraber işkence yapılıp daha sonra da öldürülmüşler ve toplu mezarlara nakledilmişlerdir.

1975-79 yılları arasında Kızıl Khmer kayıtlarına gore, Tuol Sleng Hapishanesinde hapsedilen kişi sayısı net olmamakla beraber:
-1975 yılında 154 kişi
-1976 yılında 2,250 kişi
-1977 yılında 2,330 kişi
-1978 yılında 5,765 kişidir.

Gerçek rakamlar bu sayının çok üzerindedir çünkü birçok doküman Kızıl Khmerler tarafından yakılmış ve yokedilmiştir. Anılan rakamlar sadece kayıtlarına ulaşılabilen kişilerin sayısıdır.

Hapishaneye getirilen suçlular ortalama 2 ila 4 ay arası kalıp, öldürülüyorlardı. Diplomat ve üst düzey görevlilerin işkenceleri daha uzun tutulmaktaydı.

Tutuklular, hücrelerde, ayakları demire kilitlenerek hapsediliyordu ve bazen 4, bazen de 20-30 tutuklu hep birlikte bir demir çubuğa ayaklarından kilitlenirdi. Her tutuklu hapishaneye geldiğinde fotoğrafı çekilirdi. Bütün geçmişi kaydedilir ve çırılçıplak soyulur ve tüm eşyalarına el konordu. Yatacak yatakları olmayıp, beton üzerinde yatırılırlardı.

Her sabah, saat 4’te, tutuklular kaldırılır ve şortları indirilip, kontrolden geçirilirlerdi. Daha sonra, sabah sporu adı verilen başlarını sağa sola çevirme, ayakları demir çubuğa bağlı olduğu halde yarım saat ayaklarını kaldırıp indirme gibi hareketleri yapmaları istenirdi…Yapamayanlar, görevlilerden her türlü kaba kuvvete maruz kalırlardı. Günde 4 kez kontrolden geçirilen bu tutuklular, her seferinde ayaklarını kaldırıp, ayaklarındaki demirin gevşekliğini görevlilere control ettirirlerdi ve gevşek olan demirler iyice sıkıştırılırdı. Tuvalet yoktu ve hücrelere boş mermi kutuları konulur ve bu kutulara ihtiyaçların giderilmesi istenirdi. Konuşmak yasaktı ve izinsiz hareket eden suçlular da dayak yerlerdi. Her türlü hareket izinle yapılmak zorundaydı. Görevlilerden izin almadan ayağa bile kalkmak mümkün değildi. Buna uymayanlara 20 ila 60 kırbaç cezası verilirdi. Her hücrede, hapishane kuralları, kara tahta ile yazılıp asılı dururdu ve kurallar şöyleydi:

1. Sana sorduğum sorulara cevap vereceksin. Cevap vermeme hakkın yok!
2. Benden hiçbirşeyi gizlemeye çalışmayacaksın.
3. Sistemimizi bozmayı aklından bile geçirme.
4. Sana soru sorduğumda, düşünmeden cevap vereceksin.
5. Sorunlarınla ve yönetimle alakalı hiçbir şey söyleme!
6. İşkence sırasında ağlamayacaksın.
7. Hiçbir şey yapma, otur ve emirlerimi bekle! Emir vermiyorsam, sessiz ol! Sana birşey yapmanı söylediğimde, itaat edeceksin ve dediklerimi zevkle yapacaksın!
8. Diğer tutuklularla gizli iletişim kurmayı deneme.
9. Bu kurallara uymadığında elektrik cezasına hazır ol.
10. Benim dediklerime uymadığında 10 kırbaç ya da 5 elektrik şoku seni bekliyor olacak.

Bütün tutuklular, yatmadan önce bile izin istemek zorundaydılar. Uymayanlar acımasızca cezalandırılıyorlardı. Tutuklular, banyo ihtiyaçlarını da banyo olarak kullanılan tek hücrede, sırayla ve çok az su ile yapmak zorundaydılar. Bazen haftada bir kez sadece yıkanmaya izin veriliyordu. Hijyen özelliği olmayan hüzrelerde kalan bu tutukluların birçoğu hastalıklardan ve yetersiz tedaviden dolayı zaten ölmekteydiler.

Hastalara yemek olarak her gün sadece bir su bardağı pirinç lapası verilmekteydi ve yetersiz beslenme sayesinde açlıktan bile ölümler olmaktaydı.

1975 yılı sonlarında Vietnam askerlerinin ülkeyi ele geçirmesi ile Tuol Sleng Hapishanesi de Kızıl Khmerlerin elinden alınmış olur. Hapishaneye giren askerler, gördükleri sahnelerden şok olurlar. Henüz birkaç gün once işkence ile öldürülmüş ve o şekilde bırakılmış tutuklu cesetleri beklemektedir hücrelerde. Kahramanlıklarıyla övünen Kızıl Khmer askerleri, kaçarken birçok dokümanları da ortada bırakmışlardır.

Hapishane daha sonra SOYKIRIM MÜZESİ olarak kullanıma açılır. 1980 yılından beri de turistlerin ziyaretine açılmıştır.

27.01.2004

Tayvan – Tayvan

Tayvan benim ilk gozagrimdir, 1990 yilindan beri senede 2 kez ziyaret ederim.Taipei bildiginiz uzere Taiwan`in baskenti. Genelde seyahatlerim Taipei agirlikli olmakta…

Lisedeyken isyerine Tayvan’dan mektuplar gelirdi ve Gönderen kösesinde “Taiwan, ROC” diye yazardi…O zamanlar daha yeni yeni ingilizcemin gelistigi dönemler oldugundan ROC ne demek acaba diye düsünür dururdum….en sonunda ögrendim neymis ROC ? Republic Of China demekmis.

Tayvan`da tayvan cincesi konusulmaktadir, bu biraz sive farki olan bir cincedir, Tayvanca diye bir dil de kullanilir ada sakinlerince ve bu biraz daha zor anlasilir bir dildir. Tayvan`da cincenin en eski sekli basitlestirilmemis cince kullanilir, simdi sorabilirsiniz ne demek bu diye, anlatayim . Cin`de alfabedeki zorluklari kolaylastirmak icin bircok karakteri kisaltmis ve karakterlerin daha kolay yazilmasi programina girilmistir, okullarda artik bu tip basitlestirilmis alfabe ogretilir Cin`de, ama Tayvan klsaik alfabeden odun vermemektedir, bu nedenle Tayvan`daki bazi karakterleri Cin`de artik goremezsiniz.

Cin ile Tayvan arasindaki sogukluklar cesitli zamanlarda ekranlarimiza gelmekte..Cin taraftari politikacilarla, ozgurluk taraftari politikacilarin sac saca, basbasa kavgalarini buradan gulerek izlemis olsakta, olaya biraz dikkatli bakinca aslinda ne kadar zor bir secim oldugunu kolayca anliyoruz. Cin ile birlesmek nasil olacak? SOnra bir donem Cin bu insanlari kendi eliyle kovmus Cin`den, simdi Tayvanlilaa gelin biz birlik olalim demeleri ne kadar baglayabilir bir Tayvanli`yi? Politikacilarin da cozmeye calistigi ama sonunda kavgaya tutustugu nokta iste bu…Birlik mi , ozgurluk mu? Bekliyorum bakalim ne olacak sonucta… Ama sunu belirtmeden gecemiyecegim…Amerika Tayvan uzerinde daima onemle duruyor ve Jandarmaliktan vazgecmiyor, Cin ile her toplantida TAYVAN meselesi konusuluyor…..

Cinliler Tayvan`i sanki kendilerinin bir parcasi gibi gostermekten cekinmiyorlar ve son 5 seneden beri ozellikle her Cin haritasinda Tayvan eyaleti olarak ciziyorlar. Konustugum neredeyse her Cinli Tayvan Cin`in bir parcasidir diyor, ama konustugum her Tayvanli`dan ayni sozleri duydugumu soyleyemiyecegim…Tayvanlilarin halen buyuk bir cogunlugu ozgurluk taraftari.

Tayvan`in o kadar cok eski bir tarihi yok, tabii ki yasayan ilkel kabileler olmus cesitli donemlerde ama oyle mukemmel bir uygarlik olarak yukselememisler..bunda da ada olmanin ve disa acilamamanin verdigi sikinti unutulmamali. Zaten Tayvan`in soyle ciddi anlamda onemi 17.ci yuzyilda basliyor. O zamana kadar yasayan kabileler balikcilikla ugrasan insanlardi. Daha sonra Cin`den insanlar yavas yavas bu adaya yerlesmeye basliyorlar ve en onemli nufus artisi 2. Dunya savasi sonrasi Cin`den gelen gocmenler tarafindan oluyor ve bugunku modern Tayvan`in ortaya cikmasi iste bu doneme rastliyor.

Adaya yerlesen Cinliler`e yeni is imkani saglamak dogal olarak onlarin buraya gelmelerinde onayak olan Amerikalilara dusuyor ve yeni yeni fabrikalar, agir sanayiler buraya kurulup insanlarin dunyaya acilmasi ve mal satmalari destekleniyor. Bu destekler tabii ki insanlik namina degil politik nedenlerle yapiliyor. Kimse elin Cinlisine Allah rizasi icin kalkip Amerika`dan gidip yardim etmiyecegine gore:) Bu konuyu fazla incelemeye burada gerek yok saniyorum.

Taipei ilginc bir sehirdir…Sokaklar o kadar birbirine benzer ki, her gectiginiz yeri digerine benzetirsiniz. Mesela Nanjing caddesi en buyuk caddelerden biridir ve bir cok bolumden olusur, dogu , bati, birinci kisim, besinci kisim vesaire…Eger bir adrese gidecekseniz kesinlikle hangi kisim olduguna dikkat edin yoksa ortada kalabilirsiniz…

Taipei`de onemli turistik merkezler arasinda Tarih muzesi beni en cok etkileyen yerdir. Eger vaktiniz varsa kesinlikle kacirmayin derim. Burada Tayvan tarihinden kesitleri ogrenirken ayni zamanda eski donemlerde TIBET RAHIPLERInin insan kafataslarindan nasil icki kadehleri yapmis olduklarini ve bugunlerde bu kadar populer olmalarina karsin gizli kalmis ne gibi ozellikleri oldugunu bu muzede biraz gorebilirsiniz. Ama ozellikle bu bolumde fotograf cekilmesine nedense izin verilmiyor, dusunuyorum da acaba insanlarin Tibet rahiplerine bakisinin degisebileceginden mi korkuyorlar ki?

Taipei tapinaklari icinde en etkileyici olani bence LUNGSHAN tapinagi..17. yuzyildan kalma bu tapinagin daha sokagina girdiginizde burnunuza tutsu kokulari gelecektir…Icerde dua edenler, tutsulerle tanrilara dert anlatanlar , egilip yeri openler gorurseniz sasirmayin. Tayvanlilar Cinlilere nazaran daha dindardirlar. Din ozgurlugu burada daha fazladir. Lungshan Tapinagi da mukemmel bir fotograf malzemesi olarak kullanabileceginiz bir eserdir.

Tapinagin hemen onunde aksam vakitlerinde KOR MASAJCILAR siralanir… Bu korlerin cok iyi masajci olduklarini ogrendim. Ben yaptirmadim ama tavsiye edildi , denemesi size kalmis:)))

Tapinak civarinda NIGHT MARKET yada gece marketini sorun… Gece marketinde ufak tefek hediyelik esya ve incik boncuk bulacaginiz gibi asil ilginc olan Yilan Marketini de goreceksiniz.. Bu market kucuk bir pasajdan olusuyor, ozelligi ise buraya insanlarin gelip ozellikle yilan ve su kaplumbagasi eti yeme ve kani icmeleri.. Fotograf cekmek kesinlikle yasak burada, ama ozellikle yilanlarin nasil kesildigi , kanlarinin ickiyle karistirilip nasil icildigi, daha ilginci ise, yilan zehirinin nasil akitilip onun bile icildigine sahit olacaksiniz.. Bu noktada burada tayvanlilara soyle boyle demek derdinde degilim tabii ki cunku onlarin kulturune gore yilan ve su kaplumbagasinin eti de kani da cok degerli ve genclik asisi sayiliyor. Insanlar ozellikle gelip burada o kadar para verip yemeklerini yiyorlarsa bir nedeni vardir onlara gore oyle degil mi???

Bilgisayar ve elektronik uzerine birseyler bakiyorsaniz, BADEH Caddesine gidin.Ama ic piyasada fiyatlar o kadar cazip gelmiyecektir bastan soyleyeyim. Ben sahsen hayal kirikligina ugramistim gittigimde ama gene de yeni teknolojilere bakmak isterseniz bir bakmakta fayda var derim.

Bugün dünya bilgisayar sektörünün kalbi Tayvan’da atmakta..Bu sadece bilgisayar için degil daha birçok sektörde böyle.Çogunuzun cebini süsleyen kalemler, evinizde isyerinizde kullandiginiz elektronik cihazlar ve daha nice esyalarda ‘Made in Taiwan’ yazisini görmek mümkün…Insan şöyle bir düsünüyorda bizim yuzolcumumuz yaninda sadece bir sehrimiz kadar yüzölçümüne sahip olan bu ADA’dan eksigimiz ne acaba ?

Tayvan`da yemek konusundaki problemi son senelerde biraz atlattik sayilir cunku acilan KUNMING Restaurant bizim zevkimize yakin yemekleriyle en azindan pidesiyle mukemmel bir lokanta olup cikiverdi. Kendisi de musluman olan YAKUP Bey sevimli bir kisi ve sadece Turk oldugunuzu soyleyin ve size o zaten yiyebileceginiz yemekleri getirecektir. Coban salatasi , Musakka, biberli et tavsiye edilen yemeklerden:)) Kunming Restauranti butun turist kataloglarinda gorebilirsiniz.ozellikle THIS MONTH IN TAIWAN Dergisi heryerde zaten bedava dagitilmakta ve orada gerekli bircok bilgiye de ulasabilirsiniz Tayvan ile alakali.

Yemek dedim de aklima MONGOLIAN BARBEQUE geldi . onu da anlatayim bari . Bir keresinde bir firma bizi Mogol lokantasina goturdu, etler dilimlenmis ve hazir bir sekilde bekliyor koca tepsilerde, tabaginiza istediginiz tavuk, koyun, inek artik neyse etini alip ahciya veriyorsunuz, ahci da kocaman ates uzerinde duran tava uzerine atip o etleri biraz sebze ve baharat ve tuzla karistirip bir guzel kizartip tabaginiza koyuyor . Ilginc bir pisirme sekli, ilginizi cekebilir.

Tayvan bir motorsiklet cenneti bu arada. Trafik isiklari yesile dondugunde sanki motorsiklet ordusu hareket ediyormus sanirsiniz. Sokaklarda parketmis motorsikletler zaten bir seriti dolduruyor ve size dar bir yer kaliyor yurumeniz icin.

Taksi soforlerinden ilginc bir sey ogrendim. BINLANG… Bu hindistan cevizinin daha tomurcuk hali, ve icine kesip bir sos koyuyorlar, kucuk paketler halinde satiliyor ve taksiciler bunu sakiz gibi cigniyor ve tadi gecince de bir guzel tukuruyorlar. Bunu cok cigneyenler hemen anlasiliyor cunku disleri kahverengi yapiyor bir muddet sonra, bu kadar sevilme nedeni ise uyku kacirmasi, gece gec saatlere kadar calisan taksiciler bunu cok sik kullaniyorlar. Bu arada ben de denedim ve de hosuma gitti, her Tayvan seyahatimde bundan bir paket cignerim, isin komik tarafi bunu genelde taksicilerde gormeye aliskin Tayvanlilar bir yabancininda sevebilecegini dusunemedikleri icin oldukca komik bir etki yapiyor uzerlerinde:)))) Birbirini durtup a aaaa adama bak binlang cigniyor dediklerini cok hissetmisimdir:)))) ama deneyin, belki sizin de hosunuza gidebilir.

Tayvan`da ticareti devlet elinden geldigince yurtdisina acmaya calisiyor, her turlu setegi veriyor, insanlar gruplar halinde dunyanin dort bir tarafindaki fuarlara gidiyorlar..Benim birkac arkadasim senenin 3 ayi fuar fuar geziyor ve siparis aliyorlar…Devlet destegi cok onemli bu noktada, ozellikle ilgimi ceken bir nokta su oldu: Isadamlari dernekleri fuar programlarini toptan ayarlayip gidilecek yerlerden bircok indirim aliyorlar, dernekler araciligiyla devletlerden inanilmayacak destekler aliyorlar, sizin ayni fiyata 6 metrekare alacaginiz fuara ayni parayi verip 3 kati yer aliyorlar ..nasil mi? BIRLIK BERABERLIKLE….Tayvanlilar tek degil birlik olunca guclu olunacagini ogrenmisler kisaca.. En buyuk rakipler bu isbirliklerini omuz omuza yapiyorlar …inanmazsaniz inceleyin. Ben acaip saygi duydum bu yonlerine.

Tayvan ekonomisi gecen senelerde buyuk sikintilar yasamasina ragmen su siralarda standart cizgide gitmektedir. Yakin gelecekte cok ani degisiklikler beklenmemektedir. Ama Cin her gecen gun buyudukce Tayvan uzerinde agirligini artirmakta. Tayvan ise dunya capinda devlet statusune girebilme cabasinda ama Cin devlet olarak tanimaya kalkanlara agir tepkiler vermektedir. 5 sene evvel Kore`den aldigim Tayvan vizesinde ustte TAIWAN REPUBLIC yazdigi icin istanbul`daki Cin konsoloslugu benim Cin vizesi alamiyacagimi, tek cozumun pasaportumun degistirilmesi gerektigini soylemislerdi ve pasaportu yenilemek zorunda kalmistim. Kore Tayvan`i devlet olarak taniyordu ve oradaki vizelere TAYVAN CUMHURURIYETI yazmasi maalesef basimi epey agritmisti. Sniyorum artik bu sorun devam etmiyor eskisi gibi. Ama siz gene de Turkiye`den alin Tayvan vizenizi ne olur ne olmaz.

Tayvan her ne kadar turistik bir ulke olmasa da bence eger kucuk bir ulkenin nasil gelisebildigini gormek istiyorsaniz kacirmamaniz gereken bir ulkedir. Kucuk capli bir Cin kulturunu gorme firsatini yasayacaginiz bu kucuk adada size bircok sey cok ilginc gelecektir.

Tayvan kucuk bir ada dedik ama ulkemizdeki o hazin deprem felaketi sirasinda ozellikle budist TZU CHI Vakfi araciligiyla acaip yardimlar yolladilar bize. buradan tekrar bu vakfa tum milletim adina tesekkuru bir borc bilirim.

Saygilarimla

Subat 2001

Ali BAYLAR