TAHRAN
THY ile gece yarısı saat 11:05’te kalkan uçağımız, mahalli saat ile 02:30’da Tahran’a indi.. Uçağa binerken saçları açık olan tüm bayanlar inerken saçlarını yarım yamalak örtmüşlerdi. İran’da tüm bayanların Müslüman olsun olmasın saçlarını kapatmaları gerekiyor.
İran’a girişte vize istenmiyor. Türk vatandaşları rahatlıkla giriş yapabiliyor İran’a vizesiz. Bavullarımızı aldıktan sonra çıkışta basit bir taksi sistemiyle karşılaştık önce. Taksilerde taksimetre yok ve pazarlık yapıyorsunuz gideceğiniz yere. Yanımızdaki İranlı arkadaş sayesinde hiç sıkıntı çekmeden bir taksiye bindik ve 5 yıldızlı AZADİ OTEL’e geldik. Otelin kapı fiyatı 175 USD. Bu maalesef gerçekten gecelik fiyatıymış otelin. Hayat standartlarının çok ucuz olduğu bilinen bir ülke için bu fiyatlar gerçekten astronomik kaçıyor aslında.
Azadi Otel, Şah zamanında inşa edilmiş bir otel, o dönemlerde Hilton Otel olarak kullanılan bu otel, devrim sonrasında Azadi Otel adını almış ve devlet tarafından yönetilmeye başlanmış. Odalarda eski lüks sistemin kalıntıları halen mevcut ve fazla yenilik yapılmadığını hemen görebiliyorsunuz devrim sonrasında. Otelin o dönemlerde genişlemesi için hazırlanan yan üniteler de öylece yarım kalmış ve inşaatlarına bir çivi çakılmadan öylece harap bir şekilde otelin yanı başında duruyorlar. Diğer köşede bir havuz kalıntısı duruyor, o da kapatılmış ve harabe haline gelmiş…Bu arada bir tane de cami kalıntısı duruyor otelin diğer tarafında.. Onun neden bitirilmemiş olduğunu anlayamadım şahsen.
Sabah şehir merkezine doğru yola koyulduk. Taksiler her istenilen yere götüremiyor Tahran’da sizi. Şehir bölümlere ayrılmış ve izni olmayan taksi öteki bölümlere giremiyor. Parsel parsel bölünmüş kısımların girişlerinde polisler bekliyor ve istedikleri araçları durdurabiliyor ve ceza da kesebiliyorlar anında… Gideceğimiz alana izni olan bir taksiyi temin ettikten sonra KAPALI ÇARŞI’ya geldik. Kapalı Çarşı bizim Kapalı Çarşı ile aynı adı taşımakla birlikte altın alıp satılan bir merkezden öte, Mahmutpaşa, Tahtakale karışımı ama kapalı bir pazar alanı. İran ticaretinin merkezi burası ve tüm ülkenin esnafı buradan alışverişini yapıyor. Dükkanlar 3-5 m2 büyüklüğünde ve fiyatları 200-300 bin dolar arasında değişiyor. Bir normal işçinin 200 dolara çalıştığını göz önüne alırsanız bu fiyatların ne kadar yüksek olduğunu anlayabilirsiniz…
İran’a gelipte bir cami ziyaret etmemek olmazdı diyerek yakındaki bir camiye girdim. Kapıdan girişte herkes KERBELA TAŞI alıyor bir ya da iki tane. Bu taşlar çok büyük önem taşıyor çünkü İran biliyorsunuz Şii ve Şiilerde namaz kılarken Kerbela olaylarını anımsatan bu taşlara alnınızı secde ederken değdirmeniz gerekiyor. Kerbela toprağından yapılan o secde taşlarının her Şii Müslüman için bu nedenle önemi büyük. Namazı kıldıran hocaların kıyafeti televizyonlarda gördüğünüz MOLLA kıyafetlerinin aynısı. Sarıklar genellikle siyah renkte.
İran sokaklarında dolaşırken çok farklı bir ülkede olduğunuzu hissetmiyorsunuz. Nüfusun %30’u Türkçe biliyor, batı ve Kuzey İran’da Türkçe konuşanlar çoğunlukta ve çok sıkıntı çektiğinizde birileri Azeri şivesiyle yanınıza gelip yardımcı olabiliyor.
İranlılar bize çok benziyor sima olarak. Sanki Türkiye’de dolaşıyorsunuz gibi geliyor baktıkça yüzlerine. Tek farkları kadınların biraz daha kapalı görüntüsü, diğer taraftan yarı kapalı , altı kaval üstü şişhane görüntülü bayanları ülkemizde de gördüğümüz için yadırgamıyorsunuz görüntüleri. Anlıyorsunuz ki zorla yapılan her işlemde komiklikler ortaya çıkıyor. Nasıl ki bizim şapka kanunu ilk çıktığında Fransız kadınlarının taktığı üzüm salkımlı şapkaları bizim babayiğit erkeklerimiz taktıysa, İran’da da kadınlar zorla kapattırıldığı için göstermelik bir tül parçasını saçlarının sadece dörtte birini kapatarak hayatlarına devam ettiklerini görüyorsunuz. İnsanın içinde olacak her şey….
İran’a gelen yabancıların durumu daha ilginç bir konu. Düşünsenize hiç inancı olmayan bir Çinli bayan başörtüsü takmış, Hıristiyan bir bayan da başını yarım yamalak örterek dolanıyor etrafta….Yabancıları kapatmanın ne alemi var bu durumda? Müslümanların bile başını doğru dürüst örtmediği bir ülkede, Müslüman olmayanların örtüye zorlanması sizce ne kadar mantıklıdır?
İran’da açlık çekeceğinizi sanmıyorum, her gittiğim lokantada yediğim yemekler mükemmel lezzetliydi. Kebaplarını deneyin derim. Sultani Kebap harika lezzetli ve yanında verilen az safranlı pilav da güzel bir kombinasyon oluşturuyor.
Birbirini selamlarken İranlılar; “Selam Alaykum!” diyorlar, cevap veren kişi de aynı şekilde; “Selam Alaykum!” diyor. Kısaltma olarak “Selam!” diyenlere rastlıyorsunuz.
İnternet oldukça yavaş çalışıyor, her şey izleniyor ve çoğu siteye girmek mümkün değil. Telefon üzerinden internete bağlanıyorsunuz ve maillerinizi saatlerce alamıyorsunuz. Sabırsızsanız hiç internete girmeyi düşünmeyin İran’da…Sinir sisteminizi allak bullak edecek bir internet sizi bekliyor burada… ADSL yeni yeni başlamış ve herkes adsl sistemini bekliyor, 3 mb büyüklükteki bir dosyayı saatlerce süren bekleme sonucu çeken İranlılar için adsl şu an tek umut internet konusunda…
Dini inançlar konusunda epey benzerliklerimiz olmasına rağmen farklılıklarımız da gözden kaçmıyor. Daha ezan okunurken bu fark kendini göstermeye başlıyor. ALIYYEN VELIYYULLAH kısmı ezana eklenmiş İran’da. Hz. Ali’(RA)nin aslında gerçek peygamber olduğunu ama yaşı genç olduğu için Hz Muhammed (SAV)’e peygamberliği geçici olarak verdiğini, O’nun vefatından sonra da hakkı olan peygamberliği geri almak istediğini ama buna izin verilmediği ve savaşta şehit edildiği kabul ediliyor.
Peygamberimizin torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin arasında sadece Hz. Hüseyin (RA) ‘ı seviyorlar. Onu yüceltirken Hz. Hasan’ın adı bile görünmüyor ortalıklarda. Nedenini sordum, o savaşarak şehit olmadı diyorlar…O nedenle fazla sevmiyorlarmış.
İran’da şehitlik çok büyük önem taşıyor, her köşede şehit olan kişilerin resimlerini görebiliyorsunuz. Devlet kademesinde görev almak için torpil istiyorsanız ailenizden şehit olan birini göstermeniz çok kapıyı açmanızı sağlıyormuş.
Camilerde secde taşı kullanıyorlar. Bu taş daha doğrusu kilden yapılan yuvarlak taş Kerbela toprağından yapılıyor ve secdeye gidenler alınlarını o taşa değdiriyorlar namaz kılarken. Kerbela olaylarını da hatırlamış oluyorlar secde ederken.
Sokaklarda afişler her yerde… YA MEHDI, HERKES SANA MUHTAÇ yazısı çoğunlukta… YA FATIMA her yerde….YA HUSEYN yazısını da çok görüyorsunuz… Ama YA MUHAMMED birkaç yerde sadece….O da turistlerin geçtiği ana kavşaklarda göstermelik duruyor…Bir de yabancı ülkelere giden İranlı mollalar Peygamberimizi ne çok sevdiklerinden bahsediyorlar ama ülkelerindeyken o sevgiyi fazla hissettiğimi söyleyemeyeceğim.
İran’da maalesef halen Mut’a nikahının devam ediyor. Mut’a nikahı, İran’daki adıyla SIYGA NIKAHI halen tartışılan fakat Şii alimlerince kabul gören bir evlilik biçimi. Bu evlilikte erkek kadını seçiyor, belli bir zaman dilimi içerisinde evleniyor, kadının hakkı olan mihr miktarını ödüyor ve boşanıyor o müddet sonunda… Televizyonlarda nadir de olsa bu konuyu tartışmaya başladıklarını duydum, bazı şeylerin düzelmesini ümit ediyorum İran’da çünkü İslam inancına mal edilmek istenen bu nikah biçiminin her şeyden önce insan beynince kabul görmesi mümkün değilken dinimizde olması nasıl mümkün olabilir? Dinimizin mantık dini olduğunu her zaman söyler ve iddia ederim ama mut’a nikahını kabul etmem mümkün değil şahsen. bir şeyleri yapacaksanız bile İslam dinini ve Allah’ı bu işlere alet etmeden yapsanız daha iyi olmaz mı?
İran’da petrolün litresi 9 sent…yanlış duymadınız…9 sent..Bizde dolarlarla satılan petrol orada 9 sentten satılıyor. Bizim vergiler yüzünden onlarca kat fazla ödediğimiz benzinin 9 sentten satılabileceğini de İran’da görmüş oluyorum.
İran halkı yönetimin aksine oldukça misafirsever ve barışçıl bir tutum sergiliyor. Sokakta gördüğünüz insanlar hemen size dostluk gösteriyorlar, kimseden kaba bir hareket görmedim kaldığım sürece. Hatta gittiğimiz bir halıcıda tanıştığım bir mühendis akşam yemeğine evine davet ettiğinde cidden neredeyim ben diye sormadım değil hani.. Bizde Anadolu köylerinde devam eden misafire değer verme geleneği orada Tahran gibi bir kalabalık şehirde halen devam ediyor.
İran’da alkolsüz bira her yerde satılıyor. Hatta çok dindar arkadaşlarımın çoğu da o biradan zevkle içiyorlar. Kutusunun üzerinde HELAL logosunu da koymuşlar ne diyebilirsiniz artık.. Fetvayı veren vermiş bir kere..Çaylar firmadan için durmadan misali….
İran seyahatimi genellemek istersem, birçok konuda yüzyılların verdiği bir yakınlığımızın olduğunu fark ettim. Ayrılıklarımızı bir kenara bırakmayı başarabilirsek çok güzel dost bir ülke olur İran bize. Ama önce şu dini dayatmalardan kurtulması gerekiyor İran’ın… Zaten zamanla bu yumuşama kaçınılmaz görünüyor. Zorla hiçbir şey elde edilememiş tarih boyunca çünkü.
İran insanı bizim gibi düşünüyor, bizim gibi davranıyor, bizi de seviyorlar halk anlamında.
Korkularınızı bir kenara bırakıp siz neden bir seyahat programı yapmıyorsunuz bu ilginç ülkeye?
25.09.2006