Türkiye`de Reform Yapmak

 Avrupa birliği hayranı bazı arkadaşlarımız, avrupa birliğine girebilmek için yapılan reformların ne kadar önemli olduğunu ve bizim ancak avrupa birliğine girdiğimizde modern ve demokratik bir ülke olabileceğimizi söyler oldular. Avrupanın önümüze koyduğu ve yapılmasını istediği kuralları seve seve yapar olduk bu nedenle.

Ülkemizde kardeşlik ve demokrasi adına yapılan her türlü gelişmeyi sonuna kadar desteklediğimi öncelikle belirtmek istiyorum. Biz, medeniyetlerin buluşma noktasında yaşıyoruz, ve üstelik binlerce yıldır bunu yapıyoruz. Doğal olarak farklı kültür ve medeniyetler birarada yaşarken, belli kurallara uymak zorundadırlar. Bu kuralları koymak için senelerce bekleyen ve Avrupa Birliği’nin emirlerini bekleyen yöneticilere ne demeli bilemiyorum!

Düşünün ki her gün binlerce insanın yürüdüğü bir yolda bir kayma olmuş ve çukur açılmış, siz bu çukuru kapatmak için senelerce beklerseniz bu sizin hatanızdır. Beklemekle o çukur kapanmayacaktır doğal olarak ve her geçen insana zarar vermektedir ve siz bu yoldan sorumlu olan bir yönetici iseniz ve harekete geçmiyorsanız bu sizin suçunuzdur.

Ülkemizde senelerden beri herkesin yanlış dediği ama kimsenin ilişmediği bazı noktalar, bir anda Avrupa Birliği’ne girme sevdasına yapılıverdi. Kutlarım tabii ki, hatânın neresinden dönülse kârdır, ama sormak istediğim nokta şu, bu reformları yapmak için illa ki birilerine mi ihtiyaç duymalıyız?

Top yuvarlaktır, senelerce top kare şeklindedir diyenler, neden avrupa sevdası sayesinde top yuvarlaktır tabii ki, der oldular? Yani bu insanlar mı topun yuvarlakolduğunu bile bile bize zorla kare dedirttiler, yoksa topun yuvarlak olduğunu avrupa sayesinde mi görebildiler????

Allah, insana akıl doğru ile yanlışı ayırdedebilsin diye vermiş … Ortada düzeltilecek yanlış giden birşeyler varsa bunları görmüyor olmamız imkansızdır. Buna rağmen avrupa bunları istiyor hadi yapalım demek yalakalık denilen en uygun tabirdir.

Biz kendimize yeteriz. Biz yapılan bu reformları kendi içimizde de halledemezmiydik? Neyi bekledi yönetimdekiler? Bu kadar sene boyunca, yanlış olduğunu göremediklerini mi düşünelim? Yani yöneticilerimiz kör müydü bugüne değin de bir anda hatalı noktaları görüp değiştirdiler ve bunu avrupa istedi diye neden yaptılar bu kadar sene yapmayıp???

Uzun lafın kısası, hataların düzeltilmesi için illa ki birilerine ihtiyaç yoktur. Hata hatadır ve düzeltilmesi en kısa zamanda gerekmektedir. Bugüne kadar bu hataları özellikle düzeltmeyip, ülkemizde teröre sebep veren yöneticiler insanlık suçu işlemişlerdir. Onların bu yangına körükle gidercesine tavırları yüzünden binlerce insanımızı kaybettik. Kürtçe serbest bırakıldı ve terör bitiverdi. Bugüne kadar buna izin verilse bu kadar insan kaybedilmeyecekti. PKK, anadili kürtçe olan insanları, Türkiye’de demokrasi yok bakın anadilinize yasak koydular diyerek kandırmadı mı senelerce?

Türk insanı zekidir, Türk insanı çalışkandır! (M. Kemal Atatürk)

UYANIN BEYLER!

Not: “UYANIN BEYLER!” bundan sonra sitemizin sloganları arasında kullanılacaktır 

15.02.2004

Nazilerin Katlettiği Türkler

Batı Hun İmparatorluğu ve Attila’yı çoğumuz yeşilçam filmlerinden duymuşuzdur. Özellikle 7 ve 8.ci yüzyıllarda oldukça güçlenen ve Karadeniz’in kuzeyinde güçlenen bu Türk kabilesi, Bizans ve Roma’ya senelerce kök söktürmüştür.

Kendilerine bir din seçilmesi tavsiye edilen bu halk, ortodoks hristiyanlığı seçerse düşmanı Bizans’a bağımlı kalacaktı, Katolik hristiyanlığı seçerse, düşman Roma’ya boyun eğecekti ve islamı seçse de düşman Araplar’a bağlı kalacaktı. Bunların hiçbirini seçmeyen imparatorluk, o dönemde birçok ülkede kalmaları istenmeyen yahudilere kapılarını açtı ve güçlü olan bu millet, tarihte belki ilk ve son kez YAHUDİ dinine davet edildiler.

Yahudi olabilmek için, yahudi bir aileden gelmek ve yahudi kanı taşımak gerekmektedir. Oysa Batı Hun İmparatorluğu, Türk kanı taşıyordu. Musevi olmaları için yapılan teklif onlara da en uygun din seçimini sağlamış ve 786 yılında ülkenin dini YAHUDİLİK olmuştu resmen.

12.ci yüzyılda, güçten düşen bu uygarlık, yıkıldıktan sonra, halkı Karadeniz sahillerine, bir kısmı Doğu Avrupa’ya ve bugünkü Batı Rusya’ya yayılmış ve dinlerini de günümüze kadar devam ettirebilmişlerdir.

Bu yahudiler, kan bağı ile yahudi olmadıkları için, 12 kabileden oluşan yahudi soyuna bağlı olamadıkları için de 13.CÜ KABİLE olarak adlandırılmışlardır. Bu sadece Batı Hun İmparatorluğu soyundan gelenlere değil, Kuzey Afrika’daki zenci yahudiler için de kullanılan bir deyimdir.

Batı Hun Türkleri, beyaz tenli ve renki gözlü oldukları için de, esmer tenli ve genelde koyu renkli gözlü yahudilerden kolaylıkla ayırtedilebiliyorlardı. Günümüzde Rus yahudileri, Polonya yahudileri adıyla anılan bu beyaz tenli ve renkli gözlü yahudi insanların, Batı Hun İmparatorluğu soyundan geldiği kolaylıkla düşünülebilir.

20.ci yüzyılda, Hitler yönetiminde, tarihin en büyük soykırımlarından birini yapan Nazilerin öldürdüğü insanların, Polonya, Çekoslovakya, Rusya gibi bölgelerden getirilen yahudi esirler olması düşündürücüdür. Bu esirlerin de TÜRK soyunan geldiği ortadadır.

Arthur Koestler adlı yazarın “ON ÜÇÜNCÜ KABİLE” adındaki eseri bu konu ile ilgilenenlere bir fikir verecektir. Batı Hun İmparatorluğu tarihi ile alakalı yüzlerce internet sitesi mevcuttur ve bu uygarlığın Türk soyundan geldiğini söylemektedirler.

Naziler, Türkleri katletmiştir dersek yalan olmayacaktır bu durumda.

Saygılarımla

14.02.2004

Yunanlılar Ve Ney Taksimi

CNN kanalında bir reklam dikkatimi çok çekti. Akdeniz sahillerini gösteren bu reklamda, arka fonda kullanılan ney taksimi acaip etkileyiciydi. İçimden helal olsun bizim Turizm Bakanlığı’na, adamlar ne güzel reklam filmi çekmişler demeye kalmadı, reklamın sonunda GREECE yazısı çıkınca, sevincim kursağımda kalıverdi.

Hadi anladık yunanlı kardeşlerimiz bizi çok sevdikleri için döner kebabımıza kadar paylaşıveriler bugüne kadar. Bizim dediğimiz birçok ürünü reklam yapıp kendilerine maletmeyi de çok iyi becerdiler. Ney’imizi bari bıraksaydınız be komşi?

Ney, yüzyıllardır anadoluda, islami müzikle bağdaşmış bir enstrümandır ve bütün dünyada ney çalındığında Türkiye genelde akla gelmektedir.

Ya bizde bir sorun var ya da bu yunanlılar herşeyi kendilerinin sanıyorlar…. Ama yemeyenin malını yerlermiş! Biz hangi değerlerimize sahip çıkıyoruz ki, buna da çıkalım?

12.02.2004

Hasta Adam – Avrupa

18.yüzyılda bildiğimiz gibi, avrupalılar, Osmanlı’ya HASTA ADAM diyorlardı. Osmanlı gerçektenden kriz üstüne kriz yaşıyor ve savaşlar, ekonomik krizler, yanlış yönetim, yanlış politikalar sayesinde kaynayıp duruyordu. O dönemdeki bu kıvranan Osmanlı için gerçekten de en uygun tabir, Hasta Adam olmuştu.

Modern avrupa ülkeleri, daha güçlü olmak ve dünyayı daha kolay yönetebilmek adına kurdukları Avrupa Birliği ile de çok büyük bir adım atmışlardı son yıllarda. Ama yüzyıllar boyu birbiriyle savaşmış bu devletlerin birarada yaşamasının sıkıntıları da beraberinde gelivermişti.

Dünya hızla değişirken, Avrupalılar, Osmanlı’nın 17.ci yüzyılda yaptığını yapıp, biz çok güçlüyüz ve biz her zaman yönetiriz dünyayı diye düşünüp, tembellik yaparken, gün geçtikçe geriye gittiklerinin farkına varamamaktalar.

1991 yılından beri Avrupa’nın birçok ülkesini geziyorum. Son 5 yıldan beri Avrupa büyük bir güç kaybediyor. Ekonomi iyi değil. Maliyetin çok yüksek olduğu bu ülkeler, ucuz maliyetli uzakdoğu ile rekabet edemiyor ve her geçen gün birkaç firma iflas ederek kapanıyor.

Avrupalı imalatçılar maliyetin yüksek olması nedeniyle, üretimi bırakma noktasına geldiler. Son 4 yılda 2 tane İtalyan firması Türkiye’de yatırım yapmak için bize teklifte bulundular. Bu teklifi yapan firmalar, İtalya’nın, en eski kırtasiye sektöründeki firmaları üstelik. Açık açık rekabet edemediklerini söylüyorlar artık.

Avrupa’da eskiden sağık giderleri tamamen ücretsizdi, bu sene tedavi gören avrupalılar %50 sağlık giderlerini ceplerinden ödemek zorunda bırakıldılar.

Avrupa birliği ülkelerinin, birbirine destek olmak zorunda olması da diğer bir sorun. Kendi dertlerini çözmeye uğraşan ülkeler, bir de başka üye ülkeyi desteklemeyi doğal olarak istemiyorlar. (Bu Çin’de, batı kesimindeki kentlerin gelişmesi için, doğudaki liman kentlerinin para aktarmasına benziyor. Çin’de de liman kntleri kazandıkları paraların, başka kentlere gönderilmesine taraftar değillerdir.)

Avrupa birliğinin yaşayabilmesi için TAZE BİR KAN’a ihtiyaç vardır. Bu kan hastaya verilen kan gibi birşey. HASTA AVRUPALIYA, TÜRK KANI LAZIM. Bunu anlayabiliyor musunuz?

Yaşlı nüfusu ile, zorlanan ekonomisiyle, tembel ve idealistliğini kaybetmiş gençliği ile HASTA AVRUPA’nın önü parlak günlere gebe değildir. Türkiye ise, genç nüfusu ile, dinamik ve her koşulda yaşamaya adapte olmuş insanıyla, gelişen ekonomisiyle gümbür gümbür büyümektedir.

Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesi, genç ve güçlü bir sporcunun, ihtiyar bir antrenör ile maratonu birlikte koşması kadar mantıksızdır. Bu iki insanın beraber koşması ne ihtiyara ne de genç sporcuya faydalı olmayacaktır. İKİSİ DE AYNI RİTMDE KOŞAMAYACAĞI İÇİN MUTLU OLMAYACAKLARDIR.

Avrupa, Avrupa,duy sesimizi!
İşte bu Türklerin ayak sesleri!

UYANIN BEYLER!

11.02.2004

Almanya İzlenimleri – 2004

Şubat 2004’te Frankfurt kentine yaptığım ticari seyahat sırasında avrupadaki son durumu inceleme fırsatım oldu. Karşılaştığım herkesle mümkün olduğu kadar son gelismeleri sormaya çalıştım.

Frankfurt Messe Fuarı her sene yapılan ve dünyanın dört yanından işadamlarının biraraya geldiği çok önemli bir fuardır. Hediyelik eşya ve kırtasiye ağırlıklı ürünler sergilenir bu fuarda.

İlk kez 1991 yılında gezdiğim bu fuarı, 12 senedir ziyaret etmekteyim. 1991 yılından bugüne çok şeyler değişti. Bundan 3 sene öncesine kadar parmakla sayılan Türk firma sayısı, son fuarda 50’ye ulaşmış durumda, bu da bizleri oldukça gururlandıran bir nokta tabii ki. Bu fuardaki katılımcılarımızın sayısının artması, ülkemizdeki ticaretin geliştiğinin kanıtı aynı zamanda.

Bizde katılımcı sayısı arttıkça, özellikle italyan firmalardaki katılım oranı büyük bir düşüş yaşıyor. Fuarın müdavimi olan bazı firmalar bu sene katılmadılar mesela. Bahaneleri oldukça açık, bu fuarda bize uygun müşteri yok… Gerçek sebebi ben söyleyeyim, ekonomik krizdeler ve bu fuarda satabilecekleri ürün yok artık, fiyatları oldukça yüksek ve o malları alabilecek müşteri sayısı oldukça az artık dünyada.

Türkiye gelişiyor, avrupa gerilerken! Bunu lütfen özellikle kaydedin bir kenara. Türkiye’de mükemmel bir enerji var, bütün dünyaya açılıyoruz, hem de sağlam adımlarla! İmalathaneler yeniden hayata geçiyor, firmalar yeni pazarlara kolaylıkla girer oldu, eskiden kapılarında önümüzü iliklediğimiz avrupalılar, inanmayacaksınız belki ama, kapımızda cirit atıyorlar. Kendimizi küçük görmeyi bırakmanın zamanı geldi ve çoktan geçiyor bile. Bu avrupa krizle boğuşurken bizim Avrupa Birliği kapısını aşındırmamızın hiçbir açıklaması olamaz.

Türkiye coştu bir kere! Kendinize güvenin artık ve bırakın bu avrupa hayranlığını… İnanın avrupalılar şu anda sizden daha mutlu değiller…

Gelişen Türkiye, avrupa için bir kurtuluş umudu ama 18.ci yüzyıl Osmanlı imparatorluğunun sıkıntılarını yaşayan bugünün avrupası bize kurtuluş nasıl olabilir acaba???????

Saygılarımla

6.02.2004

Turizm Bakanlığı’na Önemli Hatırlatma

Son yıllarda turizmin ülkemizi için ne kadar önemli oldupunu EN SONUNDA kavrayan Turizm Bakanlığı, reklam kampanyalarına girerek, ülkemizin yurtdışında tanınabilmesi için elinden geleni yapmaya çalışıyor.

Reklam kampanyalarına diyecek bir sözüm yok ve hatta övünerek izledim yurtdışında bile ülkemi tanıtan jenerikleri.Bu tanıtım reklamlarını :
http://www.kulturturizm.gov.tr/portal/turizm_tr.asp?belgeno=44719
adresinden indirebilir ve seyredebilirisiniz.

Benim dikkatimi çeken şu TURKEY logosu oldu. Mükemmel bir logo bu. Değişik alfabelerde yazılmış versiyonları da çok ilgi çekici olmuş. Japondacan Rusça’ya kadar birçok dilde TÜRKİYE yazısı logoya uygun bir şekilde eklenmiş. Sorum şu; NEDEN ARAPÇA YOK?

Dünyada en çok konuşulan dillerden biri olan Arapçayı neden unuttu birileri? yoksa politik mi? amaç nedir?

Bu hatanın acil düzelmesi gerekiyor çünkü TÜRKİYE yazısı en ucubik dillerde bile yazılmışken bir Arapça versiyonunun olmaması ayıptır bence..

Yetkililere saygıyla duyurulur.

18.01.2004

Uyuşturucu Satıcılarına Ölüm Cezası

Nasılsa bir insanı öldürmek çok ağır bir suçsa, bir insana uyuşturucu satarak, hayatını mahvetmek te aynı suçu teşkil etmektedir.

Birini öldürürsünüz, ölür ve biter, ama uyuşturucuya alıştırırsanız, yaşadığı her an bir ölüm haline gelir, bu tamamen işkenceyle öldürmek demektir.

Devletimizin uyuşturucu ile ilgili kanunları elden geçirilmeli ve idam cezası işte bu satıcılar için yeniden konulmalıdır. Zavallı insanları yavaş yavaş öldürerek ölüden para kazanan bu kertenkelelerin insanlar arasında yaşaması bile tehlikelidir.

11.01.2004

Uyuşturucuya Hayır!!

Son günlerde, uyuşturucu bağımlısı gençlerle alakalı haberler baş köşeleri süslüyor. Birbiri ardına kaybedilen gencecik bedenler içimizi sızlatıyor.

Yaşadığımız yüzyıl, insanların sadece bedenlerinin değil, beyinlerinin de uyuşturulduğu bir asır olarak tarihe geçecektir. Bir dönem Hasan Sabbah adındaki sapık tarikatın, uyuşturucu verdiği insanları nasıl istediği yerlerde kullandığını tarih kitaplarımız yazıyorsa, bir müddet sonra da yaşadığımız bu yüzyıl için yazılacaklar fazla bir farklılık göstermeyecek gibi.

Gençlik adı üstünde delikanlılık çağıdır. DELİ KANLI! Yani kanı delice akan insan.. Bunu nereye sürüklerseniz oraya gelebilecektir. Saldır derseniz saldırır, öldür derseniz öldürür. Üniversiteye gidenlerimiz bilir, okula ilk gittiğiniz gün karşınıza birçok örgüt masa kurmuş beklemektedirler. Bunların çoğunun amacı sizleri iyi birer insan olarak yetiştirmekten çok nasıl sizi kullanacaklarıdır.

Uyşturucu denilen illet de maalesef delikanlı gençlerimize sunulan en tehlikeli zehirdir. Hayatının baharındaki bu gençler, kişiliklerini oluşturmanın yüküyle ezilirken, küçük sorunlar onlar için dağlar gibi gelirken, verilen ufak bir uyuşturucu ile birkaç saatlik uçma zevkini, tüm hayatlarını kaybederek ödeyebilmektedirler.

İslam dininde ilginç bir emir vardır, ÇOĞU HARAM OLAN ŞEYİN AZI DA HARAMDIR. Diğer bir emir de HARAMLARA YAKLAŞMAYIN! der… Uyuşturucu neden haram diye sormaya gerek yok, faydalı olduğunu söyleyenin aklına şaşmak gerek zaten. Hastalar için kullanılan narkozlar hariç tabii ki.

Gençler! Arkadaşlarınızın veya size dost görünenlerin uzattığı uyuşturucuyu lütfen almayınç onurlu birer insan olmayı seçin, hayır demek bu noktada en büyük güçtür. Hayatımın değişik dönemlerinde bana da teklif edilen bu uyuşturucu tuzağını hiç denemek gibi bir saflığa düşmedim, binlerce insanın öldüğü, hayatlarını zehir ettiği, ideallerinin bittiği bir yolda bir kez daha denemenin alemi yok derim. Orada bir uçurum var ve denemiş olanlar ya ölüyor, ya da sakat kalıyor yaşasa bile, halen benim o uçurumdan sağlam çıkarım belki dememin anlamsızlığı ortadadır.

UYUŞTURUCUYA HAYIR! Gelin kendinize güzel bir hayat bağışlayın…..

11.01.2004

Atatürk Diyor Ki: Avrupa Birliği’ne Hayır!!!!

GENÇLİĞE HİTABE

Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Ulu Önder ne kadar ileri görüşlü bir lidermiş ki bir daha okuyunca Gençliğe hitabesi’ni anlıyoruz, fakr ve delalet içinde olduğumuzu…..

AVRUPA BİRLİĞİ’ni bugün yaşasa ATATÜRK de asla kabul etmezdi. Atatürkçü geçinenler uyanın!!!!! Boş beleş muhabbetlerle Atatürkçü olunmuyor beyler!

BEN AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİRMEK İSTEMİYORUM!!!!! İS-TE-Mİ-YO-RUM!!!!!!

2.01.2004

Noel Baba Neden Kırmızı Giyer?

Bugüne kadar hiç kırmızı kıyafetle dolaşan bir adam görmedik, Noel baba’dan başka. Peki bu Noel Baba neden kırmızı renk kıyafetle çıkıyor karşımıza hep?

Olayı uzatmayalım. 18.ci yüzyıldan itibaren bazı eserlerde Santa Claus, sakallı bir tonton ihtiyar olarak resmedilmiştir.

1930’lu yıllarda da satışlarında düşüş yaşayan Coca Cola firması Noel Baba figürüne kendi renklerini yansıtan kırmızı kıyafet giydirerek, elinde coca cola şişesiyle başlattığı reklam kampanyasıyla satışlarında epey artış sağladı. Bunun yanında da Noel Baba artık kırmızı kıyafetiyle anılır olmaya başlandı.

Bugün bile kullanılan kırmızılı figür reklam kampanyasının devamı sayılabilir.Hristiyan dünyası da bugün bilinçsizce Noel Baba’ya kırmızı kıyafet giydirip, palyaço kırmızısı kıyafetleri içerisinde bu saygın kişiliğe verdiği zararın farkında mıdır acaba?

Hadi hristiyanları bırakalım bir kenara ya biz müslümanlar neden evlerimizde bu reklam kampanyasını çocuklarımıza sevdirme gayretine gireriz acaba? Bu galiba verilmesi en zor cevap olsa gerek.

Saygılarımla

30.12.2003