Bir Başkadır Kırım Toprağı… – Kırım

Bir Başkadır Kırım Toprağı…

Kırım, hemen yanı başımızdaki adeta cennetten bir köşe. Yanı başımızda derken yanlış demiyorum, İstanbul’dan ortalama bir saat 15 dakikalık bir uçuşun ardından, Kırım’ın başkenti Akmescit şehrine ulaşabilirsiniz. Gerçi bu kadar yakın olmasına rağmen ülkemizde yeterince bilindiğini veya yeterince ziyaret edildiğini söyleyebilmek oldukça güç. Kendi değerlerimize duyarsızlığımızın acı bir örneği olarak bu toprakları tanımadığımız gibi, tanıma gayretinde de bulunmuyoruz maalesef.
Kırım’dan kısa cümlelerle bahsetmek lazım. Ukrayna’ya bağlı özerk cumhuriyet statüsündeki Kırım 26.140 km²’lik yüzölçümü ve 2.400.000 nüfusuyla küçük sayılabilecek bir toprak parçası. Başkenti Akmescit (Simferopol) dışında en önemli şehirleri askeri üs konumundaki Akyar (Sevastopol), turizm merkezi Yalta, tarihi başkenti Bahçesaray ve ticari liman konumundaki Gözleve (Yevpetoriya)’dır.
Asırlar boyunca Türk’e vatan olan Kırım, 15. yüzyılın ortalarından itibaren de Kırım Hanlığı’nı yurt olmuştur. Bu kudretli hanlığın sınırları o dönemlerde bir taraftan Moskova önlerinden Kafkas Dağları’nın eteklerine, öte taraftan Hazar Denizi kıyılarından Lehistan (Polonya) ovalarına kadar uzanmaktaydı. Kırım Tatarları, işte bu kudretli Hanlığın günümüze uzanan varisleri, bu toprakların gerçek sahipleridir. Kırım Tatarları, 1783’de vatan toprakları Rus işgaline uğrayınca, kitleler halinde “Ak Topraklar” dedikleri Türkiye’ye göç etmişlerdir. Geride kalanlar ise; Rus işgaline ve baskılara karşı sürekli bir mücadele halinde olmuşlardır. Türk Dünyasına “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” fikrinin aşılayan, aydınlanma hareketini başlatan İsmail Bey Gaspıralı gibi bir değeri Türk Dünyasına hediye eden Kırım Tatarları, şimdilerde Kırım Tatar Millî Meclisi’nin çatısı altında ve Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun önderliğinde mücadeleye devam etmektedirler.

Her Yıl Kırım’dayız
Her yıl olduğu gibi bu yıl da Kırım’a 20-27 Temmuz 2004 tarihleri arasında 7 gece-8 günlük bir gezi düzenledik. 20 Temmuz günü İstanbul’dan 309 sefer sayılı Ukrayna Havayolları uçağı ile başlayan yolculuğumuz, göz açıp kapayıncaya kadar bitiverdi. Uçağımız, göz alabildiğine uzanan yeşilliklerin ve bereketli ovaların üzerinden alçalarak Kırım’ın başkenti Akmescit’e iniverdi. Ukrayna Gümrük Mevzuatındaki gereksizliklere bir kez daha şahit olup havaalanı gümrüğünden dışarı çıktığımızda, bizleri Türkiye-Ukrayna Dostluk Derneği Başkan Yardımcısı Necmettin Yalta ve eşi ile gezimiz müddetince mihmandarlığımızı yapan Vasfiye Aliyeva karşıladı. Havaalanı şehrin biraz dışında olduğu için, eğer sizi karşılayan yok ise, taksiye binmek zorunda kalınacağını bilmeniz lazım.

Konaklama ve Yemek
Kırım, yüzölçümünün küçüklüğüne rağmen Sovyetler Birliği döneminde olduğu gibi günümüzde de bu coğrafyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olarak kabul edilmekte. Her yıl milyonlarca turistin geldiği Kırım’da dolayısıyla her keseye uygun pek çok otel bulmak mümkün. Ancak otellerin hizmet kalitesi ile fiyatları arasında herhangi bir ilginin olmadığını bilmek lazım. Türkiye’de kanıksadığımız standartları ve hizmet kalitesini buralarda beklememek lazım. Bizler bu yılki gezimiz müddetince Akmescit şehrindeki Turbaza Tavriya Oteli’nde konakladık. Yeşillikler içerisindeki otel, Türkiye standartlarına göre oldukça mütevazı bir görünüme sahip. Fazla lüks aramayanlar için ideal bir yer.
Gezi programımız yoğun ve her gün farklı bir şehirde bulunmamızdan dolayı, yemeklerimizi de farklı farklı restoranlarda yedik Kırım genelinde artık her yerde her türlü damak tadına uygun kafeler ve restoranlar bulunabiliyor. Yemekler bol kepçe ve çok lezzetli. Aman dikkat! perhizi bozabilirsiniz… Restoranlarda Tatar ve yerel müziklerin eşliğinde neşe içerisinde yemeğinizi yiyebilirsiniz.


Bahçesaray ve Hansaray
Kırım Yarımadası, coğrafi olarak küçük görünmesine rağmen tahminlerinizin de ötesinde pek çok tarihi ve doğal güzelliği bünyesinde barındırmakta. Bir kez gelmenin asla yetmeyeceğini bilerek gitmelisiniz Kırım’a.
Kırım’ı gezinize tarihi Başkent Bahçesaray’dan başlamanızı tavsiye edeceğim. Kırım Hanlarının başkenti Bahçesaray, bizden, Anadolu’dan bir parçadır aslında. Sokaklarında yürürken asla yabancılık çekmezsiniz. Safranbolu’da veya Kastamonu’da geziyormuş gibi hissedersiniz kendinizi. Vaktiyle zengin ve büyük bir şehir olsa da şimdilerde sakin ve küçük ama alımlı bir kasaba görünümünde. Bu şehri mutlaka bir rehber eşliğinde gezmelisiniz. Gezilecek çok yer ve de size anlatılması gereken pek çok tarihî eser mevcut bu şehirde.
Bahçesaray’ın en meşhur yeri hiç şüphesiz Hansaray’dır. Kırım Hanlarının sarayı Hansaray, Topkapı Sarayı’nın küçük ama zarif bir benzeri gibidir. “Tatar Elhamrası” da denilen Hansaray, içinde barındırdığı birbirinden kıymetli sanat eserleriyle ve hikayeleriyle sizi de derinden etkileyecektir. Vaktiyle atlı süvarilerin volta attığı sarayın avlusunda, artık sarayı gezebilmek için sırasını bekleyen kalabalık turist grupları beklemektedir. Sarayı rehberiniz eşliğinde gezmeye başladığınızda her köşede size anlatılacak ayrı bir tarihin ve hikayenin olduğunu göreceksiniz. Gözyaşı Çeşmesi’nde mermere işlenen bir sevdayı, Puşkin’in Bahçasaray Çeşmesi şiirinin mısralarında ise, bu büyük aşkın ölümsüz izlerini bulursunuz. Demirkapı size Kırım Hanlığı’nın haşmet ve gücü hakkında ipuçları verecektir. Altın Çeşme, geçmişteki zenginliğinden izlerini taşırken, Altın Oda’da azamet ve ihtişamı, Harem’de geçmişin gizemlerini derinden derine teneffüs edersiniz aslında. İki minareli Hancamii ise, estetiğin semaya açılan zarif elleridir. Dedik ya Hansaray bu, anlatması zor, mutlaka görmek lazım.
Hemen bir kaç yüz metre ötede yolun kenarındaki taş bina, İsmail Bey Gaspıralı’nın 1883’de yayınlamaya başladığı Tercüman gazetesine ev sahipliği yapmıştır. Işığını bütün Türk ve İslâm dünyasına yayan bu gazetenin basıldığı yer artık Gaspıralı Müzesi olmuş, ziyaretçilerini beklemekte.
Birkaç adım daha attınız mı Zincirli Medrese’desiniz. Avrupa’nın Ortaçağ taassubu içerisinde insanları diri diri yaktığı asırlarda (1500 senesinde) ilim-irfan öğrenilsin diye inşa edilen bir yapı. İnşaatında Kırım Hanı I. Mengli Geray Han’ın bile bizzat çalıştığı Zincirli Medrese’ye geldiğinizde, kapısındaki asılı zincir, geçmişte olduğu gibi bugün de ilmin önünde eğilmek gerektiğini hatırlatacaktır size. Ruslar tarafından Akıl Hastanesi’ne çevrilen ve 1995’lere kadar insafsızca bu maksatla kullanılan Zincirli Medrese, şimdilerde yeniden restore edilmeye çalışılmakta…
Bahçesaray’a yapacağınız ziyaret sizi acıktırdığında hemen Hansaray’ın girişinde köprünün üzerinde sıralanan tezgahlarda satılan sıcacık nefis Tatar Börekleri (Çibörek) ve tatlılar ile açlığınızı yatıştırabileceğiniz gibi, yakınlardaki pek çok nezih alternatiften birini de rahatlıkla tercih edebilirsiniz. Bizim tercihimiz Ali Baba veya Markur adlı restoranlardan yana…

“Dünyanın Paylaşıldığı Yer”… Yalta
Kırım’ı anlatan herkes bu toprakların yeşil olduğundan öncelikle bahseder. Doğrudur da… Bir tarafı Karadeniz’e bakan yarımadanın hele hele sahilleri ayrı bir güzelliktir. Ayrı bir yeşilliktir.
Karadeniz sahiline indiğinizde Aluşta’da kulağınıza 1944 sürgününde Özbekistan çöllerinde söylenen “Aluşta’dan Esken Yeller Yüzüme Urdu” şarkısının nağmesi gelecektir. Gurzuf’ta artık meşhur yazar Cengiz Dağcı’nın yurdundasınız. Yaşadığı toprakların her bir karesini, her bir taşını romanlarında en ince ayrıntısına kadar anlatan bu büyük insanın doğduğu, çocukluğunun geçtiği bu bereketli topraklar sizi de kendine çekecektir. Destanlara konu olan Ayu Dağ’ı Gelin Kaya ile Damat Kaya’yı seyretmek ayrı bir zevk verecektir size.
Yalta, her bir yanı ayrı bir güzelliğe ve doyumsuz manzaralara sahip Kırım’daki en önemli tatil ve turizm merkezidir. Bütün Sovyet coğrafyasının en ünlü turizm merkezi olarak kabul edilen Yalta, elbette ki bunu hak edecek pek çok zenginliklere sahiptir.
“Dünyanın Paylaşıldığı Yer” olarak bilinen Yalta, bu yakıştırmayı 1945’deki meşhur Yalta Konferansı’na ev sahipliği yapmasından dolayı almış. Çar II. Nikolay için 1911’de yaptırılan Livadiya Sarayı’nda bu tarihi konferansın izleri itina ile korunmakta.
Kırlangıç Yuvası, kayaların ucunda kanatlanıverecek masalsı bir yapı gibidir. Almanya’nın Ren Nehri kıyılarındaki Rittenburg Şatosu’nun minik bir kopyası olan Kırlangıç Yuvası’nın gezinti terasından Karadeniz’i bütün ihtişamıyla seyretmek, ayrı bir haz verecektir ziyaretçisine. Botanik Parkı, biraz bakımsız da olsa bu kadar çok bitki ve çiçek örneğinin nasıl bir araya getirildiğini sorduracaktır size. Alupka-Vorontsov Sarayı bu toprakların ihtişamına zarif bir katkıdır. Massandra Şatosu, masalsı bir ülkeden gelen minik bir örnek gibidir. Uçan-su Şelalesi, suyun kanatlanmış halidir. Mishor ise, destanlara konu olmuş, efsanevi Arzı Kız’ın vatanıdır.
Yalta başlı başına bir gezi ülkesidir. Adım başı farklı bir güzellik çıkacaktır karşınıza. Ay-petri Dağı’dan, Simeiz’e, Foros’dan Gaspra’ya pek çok tarihî ve doğal güzellik ziyaret edilmeyi beklemektedir.
Yalta aynı zamanda deniz demektir aslında, Karadeniz’in belli olmaz denilen havası şansınıza eğer o gün uygunsa Yalta ve çevresindeki her yerde rahatlıkla denize girebilirsiniz. Hemen şehrin merkezindeki limanın kenarındaki Halk Plajı size zaten bu konuda yeterince fikir verecektir. Yalta geceleri de hareketli bir şehirdir. Mutlaka kendinize bu saatler için boşluk yaratmalı ve kendinize bir konser veya bir havai fişek gösterisi veya bir müzikli gece ayırmalısınız bu şehirde…

Sevastopol Önünde Yatar Gemiler
Kırım denilince akla ilk gelen yerlerden biri de Sevastopol şehridir. Sovyet döneminin dünyaca meşhur bu askeri üssü o yıllarda bünyesinde barındırdığı 800 parçalık muazzam donanma ile bütün dünyanın gözlerinin dikip takip ettiği bir şehir idi. Şimdilerde ise yavaş yavaş bu vasfından sıyrılmakta.
1996 yılına kadar “yasak şehir” konumundaki Sevastopol bu askeri kimliğinin yanında müzeleri ile de meşhurdur aslında. Bunların içinde hiç şüphesiz en önemlisi Panorama’dır. Panorama, 1854 Kırım Harbi’nde İngiliz-Fransız ve Osmanlı Orduları tarafından kuşatılan Sevastopol şehri ve çevresinde yaşanan çarpışmaların ve önemli olayların resmedildiği bir müzedir. Çevresinde de yine o döneme ve Kırım Harbi’ne ait pek çok materyal sergilenmekte. Toplam 115 metreye 14 metre ebatlarındaki devasa resimleriyle Panorama, dünya çapında bir üne sahiptir. Önünde uzanan kuyruklar bu konuda size bir fikir verecektir. Mutlaka görülmeli ve bir mağlubiyetten nasıl zaferle çıkmışçasına gururlanma ve propaganda malzemesi yapılabildiğini biraz da imrenerek izlemelisiniz.
Sevastopol’u gezerken rıhtıma inen merdivenlerden karşılara baktığınızda, sıra sıra dizilmiş savaş gemileri gördüğünüzde aklınıza Kırım Harbi için söylenen “Sevastopol Önünde Yatar Gemiler” türküsü gelecektir.
Limanın birkaç adım ötesinde Hersones Antik Kenti’nin kalıntılarını gezerken yorgunluğunuzu bu arkeolojik kalıntıların hemen yanı başında Karadeniz’in serin sularında atabilirsiniz.
Sevastopol’da 2004 yılında Kırım Harbi’nin 150. yılı münasebetiyle büyük bir törenle açılan Türk Şehitliği’ni de ziyaret edebilirsiniz. Şehitlik, Akmescit’ giderken yolunuzun üzerindedir.

Başkent Akmescit…
380.000’lik nüfusuyla Kırım’ın en büyük şehri olan Akmescit, aynı zamanda da Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin de başkentidir. Kırım Tatarlarının tek resmi temsil organı olan ve başkanlığını Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun yaptığı Kırım Tatar Millî Meclisi bu şehirdedir. Yine Kırım Tatarlarına ait pek çok kurum (Kırım Tatar Pedagoji Üniversitesi, Gaspıralı Kırım Tatar Millî Kütüphanesi, Kırım Tatar Akademik Drama Tiyatrosu, Kırım Tatar Dans ve Müzik Topluluğu, Kırım Tatar Yazarlar Birliği, Kırım Tatar Ressamlar Birliği, Kırım Tatar Hanımlar Birliği, Qardaşlık Gençlik Teşkilatı, vd.) yine bu şehirde yer almaktadır. Gururlanmamak elde değil.
Her iki yanı park ve bahçelerle bezenmiş olan Salgır Nehri’nin ikiye böldüğü Akmescit, yeşillikler içerisinde bir şehirdir. Otelinizin penceresinden baktığınızda bunu daha iyi anlayacaksınız. Temiz havanın o insanı dinç tutun etkisini yaşayarak göreceksiniz. Akmescit’te akşamları Kırım Tatar Akademik Tiyatrosu’nun konser ve oyun programlarını izleyebileceğiniz gibi, çeşitli müzikli restoran ve kafelere de gidebilirsiniz

Gözleve’de Mimar Sinan’ın İmzası…
Gözleve’deki Han Camii, Kırık Tatarlarının yaşadıkları acı ve çektikleri zulmün canlı bir şahididir aslında. Kırım Hanı I. Devlet Geray Han’ın Moskova’ya düzenlediği seferin zaferle bitmesi münasebetiyle 1552 senesinde yaptırılan bu cami, Mimar Sinan’ın Kırım’da yaptığı tek eserdir. Komünizm döneminde “Dinsizlik Müzesi” haline getirilerek “Ateizm” propagandasına malzeme yapılmış ve 1990’lara kadar bu insanlık dışı uygulamanın mağduru olmuştur. Avlusunda soluklanın, taşında oturun ve şimdi gelinen noktayı düşünün. Yanı başındaki parktaki Kırım Tatar Sürgün Anıtı ise, sizi 18 Mayıs 1944’e götürecek ve bir milletin yok edilmek istenmesine rağmen hala ayakta olduğunu hissettirecektir size.
Eğer Gözleve’deki kalış saatlerini daha da uzatabilecekseniz, Han Camii’nin yanındaki parkın kenarındaki Cafe Mustafa’da müzik ve dansların eşliğinde yemeğinizi yiyebilirsiniz.

Sudak Şehri ve Kalesi
Kalesi ile meşhur Sudak aynı zamanda göz alabildiğini uzayan doğal ve temiz plajları ile önemli bir sayfiye merkezidir. Bu şehrin yanı başındaki tepe üzerine kurulan Sudak Kalesi’nden çevrenin manzarasını seyredebilirsiniz. Biz de öyle yaptık. Gezimizin ardından kendimizi Karadeniz’in şansımıza sakin ama serin sularına bıraktık.
Sudak’a gelirken yolunuzu biraz uzatmak pahasına Eskikırım’a uğrayıp Sultan Baybars Camii’nin harabelerini ve de Özbek Han Camii ile Medresesi’ni de görebilirsiniz. Eskikırım’ın öneminin Kırım Hanlığı’nın ilk başkenti olmasından geldiğini de unutmamak lazım.

Seneye Yine Kırım’dayız…
Gezimiz nihayete erdiğinde bize yetmediği hususunda herkes fikir birliği etmişti. Bir daha gelmeyi planlayarak Türkiye’ye döndüğümüzde hatırımızda kalan pek çok güzelliğin olduğunu gördük. Yalta’da dünya siyaseti tarihinin en önemli anlarının geçtiği yerlerden birini, Gurzuf’ta deniz ile doğanını o güzel birlikteliğini, Gözleve Han Camii’nde Sinan’ın sanatının yüceliğini, Hansaray’da bir imparatorluğun azametini görebilmenin hazzına yaşadık.
Kırım Tatarların deyimiyle “Ak Topraklar” denilen Türkiye’den Kırım’a düzenlediğimiz gezimizin bu kadar güzel geçmesindeki katkılarından dolayı, mihmandarlığımızı yapın Vasfiye Aliyeva’ya, Niyara Mecitova’ya, Yalta sokaklarında Ayyıldızımızı gururla taşıyan sevgili Elmira Abibulla’ya ve kıymetli ağabeyim Necmettin Yalta’ya sonsuz teşekkürler…

Bir dahaki Kırım gezimizde buluşmak dileğiyle…

M. Akif ALBAYRAK
[email protected]

19.10.2004

Comments

comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.