Hong Kong – Hong Kong

Hong kong`da kilometrekareye dusen insan sayisi 512`dir. Bu rakam denebilir ki dunyanin en kalabalik bolgelerinden birisidir. Nufusun bu kadar kalabalik olmasi sonucunda da dogal olarak ev kiralari oldukca yuksektir. Her kosede yuksek binalar gozunuze carpacaktir. Hong kong adasi ve Kowloon yarimadasi artik binaya doydugu icin Cin sinirina dogru ilerleyen yeni yapilasma sonucunda NEW TERRITORIES denilen yeni yerlesim bolgelerinde yuksek apartmanlar kurularak insanlarin buralara yerlesmesi saglanmis.

Hong Kong`da ulasim olayi metro ile cozulmus sayilabilir. Ilk gittigim donemlerde heryere taksi ile giderken trafikte gecen zamanim daha fazla oluyordu. Daha sonra metronun sihirli gucunu kesfedince heryere ulasim daha kolay olmayta basladi. Hatta Kowloon ile Hong Kong adasi arasinda bile denizaltindan gecen metro oldukca ilgimi cekmistir. Bu metro 1960`larda insa edilmis ve toplam 3 tane ayri gecisi var. Bizim yetkililer de halen daha ucunce kopru tartismasi yapsinlar bakalim. Kesinlikle inceleyin yolunuz duserse. Hong kong`da 40 senedir kullaniyorlar ..Neresi tehlikeli oluyorsa….

Nathan caddesi daha onceki yazimizda da yazdigimiz gibi sehrin en guzel caddesi..Cin alfabesinin neredeyse butun harfleri cadde boyunca rengarenk guzellikleriyle gozunuzu kamastiracaktir. Dunyanin bircok unlu markasini bu caddede bulabilirsiniz. Caninizin sikilmayacagi hos bir cadde inanin bana… Yue Hwa Cin mallari magazasindan Cin urunlerini almayi da unutmayin. Cadde boyunca 3-4 tane goreceksiniz bu magaza zincirinden….

Kowloon ile Hong kong arasinda Star Ferry denilen bizim Istanbul Vapurlarina cok benzeyen gemiler calisiyor. Pufur pufur esen Hong Kong bogazinda insanin `Istanbul`da olmak vardi` sarkisini mirildanmasi da cok guzel oluyor hani… Yalniz dikkatimi ceken nokta su ki; Hong kong`da deniz cok kirli. bizim bogazda oldugu gibi hizli bir akinti olmadigindan olacak, deniz suyu camurlu.

Para bozdurmayi dusunuyorsaniz exchange burolari Nathan Caddesi uzerinde sizi bekliyor. Ama size tavsiyem her onune gelen yerde bozdurmayin. Ozellikle Kowloon Camii civarinda pasajlarda diger yerlere nazaran daha yuksek fiyata bozdurabilirsiniz. Benim tavsiye edecegim yer Holiday Inn hotelin hemen yaninda bulunan Pasajda Hintlilerden bozdurun. En iyi fiyatlari burada bulacaksiniz.Eger bozduracaginiz miktar 500 dolar ve uzeriyse son sansinizi deneyin ve en son kaca bozdurabileceklerini bir iki tanesine sorun. Bazen bu ise yariyor.

Hong Kong Kultur Merkezi, Star Ferry duraginin yanibasinda ve Hong Kong`un en guzel gorundugu noktalardan biri. Ozellikle aksam vakti denize yansiyan Hong kong isiklari cok hoz bir goruntu saglayacaktir. Genellikle Hong kong resimlerinin neredeyse yuzde 90`i bu noktadan cekilmektedir..Benim cektiklerim de dahil olmak uzere:)))

Hong kong insani genellikle asik suratlidir. Bunun nedeni cok stresli ve hareketli bir yasamin olmasi..Cin`e gecmedne once de degisik degildi insanlarin asik suratliligi. Sokaklarda caddelerde gulumseyen insan gormeniz cok zordur. Bizim hayat standartlarimizin cok uztunde olmalarina ragmen insanalrin mutsuz olmasi her zaman ilgimi cekmistir. Hatta Turkiye`ye gelen misafirlerimin de bu nokta ilgisini cekmisti. Siz bizden fakirsiniz ama daha mutlusunuz nasil olur? diyorlardi…Ilginc bir ozelligimiz olmali bu:))

Hong Kong`da 100 sene yonetimi elinde bulunduran Ingilizler degistirilecek ne varsa degistirmisler sistem olarak. Kibris`a gideniniz varsa Hong kong ile ayni ozellikleri hemen farkedeceklerdir. Emperyalizmin kalesi Ingilizler her yerde oldugu gibi burada da izlerini birakmadan gidememislerdir maalesef.

Mongkok semti Nathan caddesi uzerindedir ve burada Women`s market denilen gece marketi kurulur aksamustu ve gece yarisina kadar burada kiyafet, oyuncak, kaset,CD, hediyelik vs gibi urunleri sokakta kurulan pazardan alabilirsiniz. Fiyatlari oldukca uygundur ve sirf renk cumbusunu gormek icin gidin derim. Mongkok`ta Mongkok Computer Centre vardir ayrica ve benim hit noktamdir. Her gittigimde kesinlikle ugramadan gecemem..Yeni cikan bilgisayar urunleri, laptoplar, PDAler CDler daha neler neler, kacirmayin..Mongkok kus pazarida ilginizi cekecek yerlerden biridir. Bizim Eminonu`ndeki Cizek Pazari gibi bir yer ve kussevenlerin kacirmamasi gereken bir nokta…

Cin lokantalarina gidenler bilir Pekin Ordegi ana menudedir.. Hong kong`da her kose basinda ordek ve domuz lokantasi mevcuttur. Ordekleri asarlar vitrine, nar gibi kizarmis bir sekilde., cok ilginc durur ordekler, insanin istahi acilir.. Birgun bir Hongkong`lu arkadastan rica ettim beni goturdu.. Sistem soyle.. Elinizi rahatlikla kullanabiliyorsunuz. Kemikleri masaya birakiyorsunuz. temizlik o kadar onemli degil.. Rahatca yedikten sonra ustune de Cayli Kahve icmeyi unutmayin. Sistem boyle arkadaslar ben gordugumu soyluyorum:))

Cinliler icin domuz en fazla tuketilen et turu, bunun nedeni ise domuzun cok cabuk uremesi ve kolay beslenebilmesi. Bu nedenle kalabalik cin nufusu icin oldukca iyi bir cozum olarak secmisler domuzu, her kosede her lokantada domuz urunleri satilmakta…Eger domuz eti istemiyorsaniz garsona `BU CI ROU` demeniz lazim.Umarim anlayacaktir:)) cunku cince o kadar genis bir dildir ki bu soylediginiz Pekin Cincesi oldugundan diger bolgelerde telafuzu farkli olacaktir ama genelde bunu soylediginizde anlayacaklarini umuyorum.

H. Kong Tarihine Kısa Bir Gözatalım…

*- Hong Kong 150 sene önce sadece bir ada idi. Kendi çapında balıkçılıkla uğraşmaktaydı insanlar burada….. 1839 yılında İngilizlerin adaya saldırmasıyla başlayan AFYON SAVAŞI 1841 yılında İngiliz sömürgesi oluncaya dek sürdü..Savaşın bitmesi ile tarihte epey ünlü olan NANJİNG Antlaşması 1842’de imzalandı iki ülke arasında…. İngilizler o dönemde Afyon ticaretinden büyük paralar kazanmaktaydılar.. Çinliler için ise Hong Kong pek önemli bir liman değildi o zamanlarda… Afyon kullanımı ise epey fazlaydı Çinliler arasında. İngilizler Hong Kong’a epey yatırım yapmışlardı ve kaybetmeyi de hiç istemedikleri için, 9 Haziran 1898 yılında güçsüz bir anını yakaladıkları Çinli yöneticilerden Hong Kong adası ve yanı başındaki Kowloon yarımadasını Çinlilerden 99 seneliğine çok düşük bir meblağ karşılığında kiralamayı başardılar…Çinliler için ise Uluslararası bu antlaşmaya uymaktan başka çare olmadığı için 1997 yılına kadar beklemekten başka yol kalmamıştı.

Her geçen gün ticari liman olarak önemi artan ve İngilizlerin de özellikle yatırımlarla desteklediği Hong Kong tabii ki uzak doğunun Avrupa ile kontak noktası olmayı çok kolay başaracaktı.

*- 1997 yılında büyük törenlerle İngilizlerden Çinlilere geçen Hong Kong’da muhteşem kutlamalar yapıldı ve günlerce dünya televizyonlarından naklen yayınlandı kutlamalar.

Çinliler için Hong Kong öylesine güzel bir zamanda geri gelmişti ki, eğer 10 sene evvel geri gelseydi Çin’de kesinlikle eşitlikçi komünizm patlamayla cevap verirdi bu kapitalist kent-devletin gelişine.Oysa Hong Kong Çin’in kapitalizme kapılarını açmaya başlamasından sonra geldi ve üstüne üstlük en koyu Çinliler bile şapka çıkartıp alkışladılar bu olayı.

Aklıma bir soru geliyor…..Acaba Çin, Hong Kong 1997’de geri gelince ülke çalkalanmasın korkusu ile bu kapitalizme yumuşak geçişe hız vermiş olabilir mi diye…Bilemiyorum tabii ki kesin bir cevap ama neden olmasın ki?

Alışveriş Cenneti..

*- Hong Kong tam bir alışveriş cenneti…Paranız varsa cebinizde harcamaya doyamayacağınız bir yer burası…Ben her seyahatte alışverişimi Hong Kong’a saklarım…ve oradaki alışveriş içinde hep para ayırırım aylar öncesinden. Gitmeden anlatılması mümkün değil bu duyguyu…Her yer kocaman department store ile dolu… sokaklar turistik eşyadan geçilmiyor..Eşiniz ile gitmenizde sakınca var beyler ona göre …..Cüzdanınızın boş gelmesini istemiyorsanız tabii ki…

30.07.2002 

Tahran – İran

TAHRAN
THY ile gece yarısı saat 11:05’te kalkan uçağımız, mahalli saat ile 02:30’da Tahran’a indi.. Uçağa binerken saçları açık olan tüm bayanlar inerken saçlarını yarım yamalak örtmüşlerdi. İran’da tüm bayanların Müslüman olsun olmasın saçlarını kapatmaları gerekiyor.
İran’a girişte vize istenmiyor. Türk vatandaşları rahatlıkla giriş yapabiliyor İran’a vizesiz. Bavullarımızı aldıktan sonra çıkışta basit bir taksi sistemiyle karşılaştık önce. Taksilerde taksimetre yok ve pazarlık yapıyorsunuz gideceğiniz yere. Yanımızdaki İranlı arkadaş sayesinde hiç sıkıntı çekmeden bir taksiye bindik ve 5 yıldızlı AZADİ OTEL’e geldik. Otelin kapı fiyatı 175 USD. Bu maalesef gerçekten gecelik fiyatıymış otelin. Hayat standartlarının çok ucuz olduğu bilinen bir ülke için bu fiyatlar gerçekten astronomik kaçıyor aslında.

Azadi Otel, Şah zamanında inşa edilmiş bir otel, o dönemlerde Hilton Otel olarak kullanılan bu otel, devrim sonrasında Azadi Otel adını almış ve devlet tarafından yönetilmeye başlanmış. Odalarda eski lüks sistemin kalıntıları halen mevcut ve fazla yenilik yapılmadığını hemen görebiliyorsunuz devrim sonrasında. Otelin o dönemlerde genişlemesi için hazırlanan yan üniteler de öylece yarım kalmış ve inşaatlarına bir çivi çakılmadan öylece harap bir şekilde otelin yanı başında duruyorlar. Diğer köşede bir havuz kalıntısı duruyor, o da kapatılmış ve harabe haline gelmiş…Bu arada bir tane de cami kalıntısı duruyor otelin diğer tarafında.. Onun neden bitirilmemiş olduğunu anlayamadım şahsen.

Sabah şehir merkezine doğru yola koyulduk. Taksiler her istenilen yere götüremiyor Tahran’da sizi. Şehir bölümlere ayrılmış ve izni olmayan taksi öteki bölümlere giremiyor. Parsel parsel bölünmüş kısımların girişlerinde polisler bekliyor ve istedikleri araçları durdurabiliyor ve ceza da kesebiliyorlar anında… Gideceğimiz alana izni olan bir taksiyi temin ettikten sonra KAPALI ÇARŞI’ya geldik. Kapalı Çarşı bizim Kapalı Çarşı ile aynı adı taşımakla birlikte altın alıp satılan bir merkezden öte, Mahmutpaşa, Tahtakale karışımı ama kapalı bir pazar alanı. İran ticaretinin merkezi burası ve tüm ülkenin esnafı buradan alışverişini yapıyor. Dükkanlar 3-5 m2 büyüklüğünde ve fiyatları 200-300 bin dolar arasında değişiyor. Bir normal işçinin 200 dolara çalıştığını göz önüne alırsanız bu fiyatların ne kadar yüksek olduğunu anlayabilirsiniz…

İran’a gelipte bir cami ziyaret etmemek olmazdı diyerek yakındaki bir camiye girdim. Kapıdan girişte herkes KERBELA TAŞI alıyor bir ya da iki tane. Bu taşlar çok büyük önem taşıyor çünkü İran biliyorsunuz Şii ve Şiilerde namaz kılarken Kerbela olaylarını anımsatan bu taşlara alnınızı secde ederken değdirmeniz gerekiyor. Kerbela toprağından yapılan o secde taşlarının her Şii Müslüman için bu nedenle önemi büyük. Namazı kıldıran hocaların kıyafeti televizyonlarda gördüğünüz MOLLA kıyafetlerinin aynısı. Sarıklar genellikle siyah renkte.

İran sokaklarında dolaşırken çok farklı bir ülkede olduğunuzu hissetmiyorsunuz. Nüfusun %30’u Türkçe biliyor, batı ve Kuzey İran’da Türkçe konuşanlar çoğunlukta ve çok sıkıntı çektiğinizde birileri Azeri şivesiyle yanınıza gelip yardımcı olabiliyor.

İranlılar bize çok benziyor sima olarak. Sanki Türkiye’de dolaşıyorsunuz gibi geliyor baktıkça yüzlerine. Tek farkları kadınların biraz daha kapalı görüntüsü, diğer taraftan yarı kapalı , altı kaval üstü şişhane görüntülü bayanları ülkemizde de gördüğümüz için yadırgamıyorsunuz görüntüleri. Anlıyorsunuz ki zorla yapılan her işlemde komiklikler ortaya çıkıyor. Nasıl ki bizim şapka kanunu ilk çıktığında Fransız kadınlarının taktığı üzüm salkımlı şapkaları bizim babayiğit erkeklerimiz taktıysa, İran’da da kadınlar zorla kapattırıldığı için göstermelik bir tül parçasını saçlarının sadece dörtte birini kapatarak hayatlarına devam ettiklerini görüyorsunuz. İnsanın içinde olacak her şey….

İran’a gelen yabancıların durumu daha ilginç bir konu. Düşünsenize hiç inancı olmayan bir Çinli bayan başörtüsü takmış, Hıristiyan bir bayan da başını yarım yamalak örterek dolanıyor etrafta….Yabancıları kapatmanın ne alemi var bu durumda? Müslümanların bile başını doğru dürüst örtmediği bir ülkede, Müslüman olmayanların örtüye zorlanması sizce ne kadar mantıklıdır?

İran’da açlık çekeceğinizi sanmıyorum, her gittiğim lokantada yediğim yemekler mükemmel lezzetliydi. Kebaplarını deneyin derim. Sultani Kebap harika lezzetli ve yanında verilen az safranlı pilav da güzel bir kombinasyon oluşturuyor.

Birbirini selamlarken İranlılar; “Selam Alaykum!” diyorlar, cevap veren kişi de aynı şekilde; “Selam Alaykum!” diyor. Kısaltma olarak “Selam!” diyenlere rastlıyorsunuz.

İnternet oldukça yavaş çalışıyor, her şey izleniyor ve çoğu siteye girmek mümkün değil. Telefon üzerinden internete bağlanıyorsunuz ve maillerinizi saatlerce alamıyorsunuz. Sabırsızsanız hiç internete girmeyi düşünmeyin İran’da…Sinir sisteminizi allak bullak edecek bir internet sizi bekliyor burada… ADSL yeni yeni başlamış ve herkes adsl sistemini bekliyor, 3 mb büyüklükteki bir dosyayı saatlerce süren bekleme sonucu çeken İranlılar için adsl şu an tek umut internet konusunda…

Dini inançlar konusunda epey benzerliklerimiz olmasına rağmen farklılıklarımız da gözden kaçmıyor. Daha ezan okunurken bu fark kendini göstermeye başlıyor. ALIYYEN VELIYYULLAH kısmı ezana eklenmiş İran’da. Hz. Ali’(RA)nin aslında gerçek peygamber olduğunu ama yaşı genç olduğu için Hz Muhammed (SAV)’e peygamberliği geçici olarak verdiğini, O’nun vefatından sonra da hakkı olan peygamberliği geri almak istediğini ama buna izin verilmediği ve savaşta şehit edildiği kabul ediliyor.

Peygamberimizin torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin arasında sadece Hz. Hüseyin (RA) ‘ı seviyorlar. Onu yüceltirken Hz. Hasan’ın adı bile görünmüyor ortalıklarda. Nedenini sordum, o savaşarak şehit olmadı diyorlar…O nedenle fazla sevmiyorlarmış.

İran’da şehitlik çok büyük önem taşıyor, her köşede şehit olan kişilerin resimlerini görebiliyorsunuz. Devlet kademesinde görev almak için torpil istiyorsanız ailenizden şehit olan birini göstermeniz çok kapıyı açmanızı sağlıyormuş.

Camilerde secde taşı kullanıyorlar. Bu taş daha doğrusu kilden yapılan yuvarlak taş Kerbela toprağından yapılıyor ve secdeye gidenler alınlarını o taşa değdiriyorlar namaz kılarken. Kerbela olaylarını da hatırlamış oluyorlar secde ederken.

Sokaklarda afişler her yerde… YA MEHDI, HERKES SANA MUHTAÇ yazısı çoğunlukta… YA FATIMA her yerde….YA HUSEYN yazısını da çok görüyorsunuz… Ama YA MUHAMMED birkaç yerde sadece….O da turistlerin geçtiği ana kavşaklarda göstermelik duruyor…Bir de yabancı ülkelere giden İranlı mollalar Peygamberimizi ne çok sevdiklerinden bahsediyorlar ama ülkelerindeyken o sevgiyi fazla hissettiğimi söyleyemeyeceğim.

İran’da maalesef halen Mut’a nikahının devam ediyor. Mut’a nikahı, İran’daki adıyla SIYGA NIKAHI halen tartışılan fakat Şii alimlerince kabul gören bir evlilik biçimi. Bu evlilikte erkek kadını seçiyor, belli bir zaman dilimi içerisinde evleniyor, kadının hakkı olan mihr miktarını ödüyor ve boşanıyor o müddet sonunda… Televizyonlarda nadir de olsa bu konuyu tartışmaya başladıklarını duydum, bazı şeylerin düzelmesini ümit ediyorum İran’da çünkü İslam inancına mal edilmek istenen bu nikah biçiminin her şeyden önce insan beynince kabul görmesi mümkün değilken dinimizde olması nasıl mümkün olabilir? Dinimizin mantık dini olduğunu her zaman söyler ve iddia ederim ama mut’a nikahını kabul etmem mümkün değil şahsen. bir şeyleri yapacaksanız bile İslam dinini ve Allah’ı bu işlere alet etmeden yapsanız daha iyi olmaz mı?

İran’da petrolün litresi 9 sent…yanlış duymadınız…9 sent..Bizde dolarlarla satılan petrol orada 9 sentten satılıyor. Bizim vergiler yüzünden onlarca kat fazla ödediğimiz benzinin 9 sentten satılabileceğini de İran’da görmüş oluyorum.

İran halkı yönetimin aksine oldukça misafirsever ve barışçıl bir tutum sergiliyor. Sokakta gördüğünüz insanlar hemen size dostluk gösteriyorlar, kimseden kaba bir hareket görmedim kaldığım sürece. Hatta gittiğimiz bir halıcıda tanıştığım bir mühendis akşam yemeğine evine davet ettiğinde cidden neredeyim ben diye sormadım değil hani.. Bizde Anadolu köylerinde devam eden misafire değer verme geleneği orada Tahran gibi bir kalabalık şehirde halen devam ediyor.

İran’da alkolsüz bira her yerde satılıyor. Hatta çok dindar arkadaşlarımın çoğu da o biradan zevkle içiyorlar. Kutusunun üzerinde HELAL logosunu da koymuşlar ne diyebilirsiniz artık.. Fetvayı veren vermiş bir kere..Çaylar firmadan için durmadan misali….

İran seyahatimi genellemek istersem, birçok konuda yüzyılların verdiği bir yakınlığımızın olduğunu fark ettim. Ayrılıklarımızı bir kenara bırakmayı başarabilirsek çok güzel dost bir ülke olur İran bize. Ama önce şu dini dayatmalardan kurtulması gerekiyor İran’ın… Zaten zamanla bu yumuşama kaçınılmaz görünüyor. Zorla hiçbir şey elde edilememiş tarih boyunca çünkü.

İran insanı bizim gibi düşünüyor, bizim gibi davranıyor, bizi de seviyorlar halk anlamında.

Korkularınızı bir kenara bırakıp siz neden bir seyahat programı yapmıyorsunuz bu ilginç ülkeye?

25.09.2006

Innsbruck – Avusturya

Avusturya`ya 1997 yilinin ocak ayinda Tayvan isadami grubuyla gitmistim. Italya fuarindan cikip Almanya fuarina giden bu 25 kisilik isadami grubunun icinde tek Turk olma zevkini yasamak nasip olmustu bana. Grup olarak Italya fuari bittiginde ertesi gun otelin lobisinde bulusup, otobuse binip yola koyulmustuk.

Tayvanli grup derken bir notu araya sikistirmadan gecemiyecegim; Tayvan cok kucuk bir ulke olmakla beraber isadamlarini her konuda destekliyor. Yurtdisi fuarlarina gruplar halinde gonderiyor ve bu isadamlarinin en ucuza konaklamasini , gezmesini eglenmesini sagliyor. Birlikten kuvvet dogar sozu bu ulke icin gecerli. Mesela Italya Almanya arasindaki bu iki gunluk programda 250 dolar karsiliginda tum yol masrafi, yol uzerinde gidilecek tarihi ve turistik yerler, yemekler, oteller dahildi. Hayatta bu fiyata bu kadar islemi gerceklestiremezsiniz tek basiniza… Aklin yolu birdir derler…Bu adamlar akilli hareket etmeyi ogrenmisler …. Yol boyunca her durdugumuz sehirde yada kasabada Cin Lokantalarina goturduler…Adamlar baska yemek asla yiyemiyorlar. Ben de onlarin arasinda yemeklerden yiyebileceklerimi ve yiyemiyeceklerimi bastan anlatarak, yardimlarini istedigimi soyleyince grup halinde sunu yiyebilirsin, su yasak deyip sagolsunlar yardimci oldular… Ama tam iki gun boyunca sadece Cin yemeklerini yemekten inanin gina gelmisti bana…

Neyse gelelim seyahatimize…. Italya`dan otobusumuz Avusturya sinirina geldiginde ALP daglari bizi coktan karsilamisti bile…O karlarla kapli daglari seyretmenin zevki bir baska oluyor ..Her tarafta kayaklarla dolasan insanlar gormek mumkun, yolun saginda solunda eski satolar ihtisamlariyla karsinizda duruyorlar…

Yolumuz uzerinde dunyaca unlu Svarovsky kristal fabrikasinda mola veriyoruz ve fabrikayi geziyoruz. Burada kristal urunlerini satin almaniz mumkun. Oldukca guzel urunler var tabiiki fiyatlari da bir o kadar guzel….

Aksamustu Innsbruck`e variyoruz.. Innsbruck Kis Olimpiyatlarinin yapildigi bir sehir. Arkasini yuksek Alp daglarina dayamis bu sehrin kendine has bir sevimliligi var. Hava serin fakat insani rahatsiz etmiyor. Otele yerlesiyoruz. Holiday Inn oteli kesinlikle iyi bir secim. Geceyi deliksiz bir uyku ile gecirdikten sonra sabah kahvalti sonrasinda Almanya`ya dogru yolumuza devam ediyoruz.

Avusturya`da Almanya`da oldugu gibi Turk vatandaslarimiz epey mevcut. Zor bir durumda kalirsaniz yardiminiza kosacak bir Turk vatandas bulmaniz zor degil.

30.07.2002

Plovdiv – Bulgaristan

Bulgaristan`a, bizim firmalardan birinin fuara daveti icin gitmistim. Otobusle gitmem gerekiyordu cunku Plovdiv sehrinde olacakti bu fuar. Aksamustu ciktik yola ve Edirne Kapikule`ye geldik. Otobusten indirdiler bizi, bastan asagi otobustekileri bosalttik. once Turkiye`den cikis sonra da Bulgaristan`a giris yaptik. Saatler surdu tabii ki bu islemler. ve gece yarisi, sabaha dogru otele attim kendimi…

Bulgaristan 8 milyon nufusuyla istanbul`dan bile kucuk bir ulke. Konusulan dil Bulgarca. Turk nufusu yuzde 9`u olusturmakta. Nufusun cogunu Bulgar Ortodoks Hristiyanlar olusturuyor.

Plovdiv, Osmanli ismiyle Filibe, kucuk ve sevimli bir sehir, Maritza yani MERIC nehri kenarinda kurulmus. Her kosede Osmanli hamamlari ve cami kalintilari bulunuyor. Osmanli egemenliginden kurtulduktan sonra Turk eserlerinin cogunu yikmis ya da ahir olarak kullanmislar. Bunu bir donem yonetimde bulunan komunistler daha fazla yapmis ogrendigime gore. Ve isin ilginc tarafi Bulgarlar komunistleri sevmiyor.

Bulgar kulturu bizden cok farkli degil. Ozellikle yemek kulturu olarak fazla bir fark goremedim, sadece domuz etini eklemisler bizim stillere. Lokantalarda yemek bulmakta zorluk cekmiyor insan. Ozellikle PACA Corbasini tavsiye ederim.

Eskiden Bulgarlar neredeyse butun mallarini Turkiye`den alirlardi. Maalesef ulkemizde ciddi ticaret politikasi olmadigi icin artik bu musterilerin cogu ya Dubai`den ya da direk Cin`den aliyorlar mallarini. Kucuk esnaf icin de zaten Turkiye`ye az bir mal almak icin gelmenin bir cazibiyeti kalmadi artik. Dubai bir aralar ozel ucaklar kaldiriyor ve havaalaninda ucaklardan ucret almiyordu, oysa bizimkiler havada ucandan bile vergiler aldigi icin tacirlerin bizden uzaklasmasina neden oluyorduk. Bu gibi basit basit hatalarin bize cok zarari oldu, iyi bir musterimizi maalesef kaybettik.

Plovdiv`de gezerken eski BULGAR KOMITACILARInin evlerini gosterdi arkadaslar. Onlar icin kahraman bizim icin capulcu sayilan bu insanlarin evleri tipik Osmanli evleriydi. Bir an icin 100 sene oncesi canlandi gozumun onunde.. Osmanli`nin son yillarini ve her kosesinden ozgurluk kivilciminin nasil sikintilarini yasadiklarini anlamaya calistim.. Kolay degil, 600 sene birlikte yasayan insanlarin kisa bir donem icinde birbirine dusman olup , savasmalari ….

Plovdiv`e kadar gelmisken Sofya`ya ugramadan donmek olmazdi tabii ki ve bende oyle yaptim ve Sofya`ya da ugradim. Plovdiv bana nedense daha sevimli geldi diyebilirim.

Bulgaristan ekonomisi son yillarda buyuk sikintilar yasamakta. Calistigimiz firmalarin cogu artik maalesef gelemiyecek kadar fakirlesmis durumdalar. Nufusun buyuk bolumunu fakir kesim olusturuyor , emekli maaslari insanalrin karnini doyurmaya bile yetmiyor. Insanlar Bulgaristan`dan kacma planlari yapiyorlar. Isin ilginc yani ise Avrupa Birligi 2001 yilindan itibaren Bulgar`lara Avrupa`da rahat dolasma izni cikartti. Bundan sonra Avrupa`da Bulgar aileleri daha fazla goreceginize simdiden emin olabilirsiniz.

Bulgar polisinin rusvet meraki yuzunden bizim Yugoslav musterilerde gelemeyecek durumdalar. Her koli basina standart fiyatlar aliniyor Bulgar sinirindan gecerken, isterseniz vermeyin… Insanlarin Turkiye`ye neden eskisi kadar gelmediklerini yetkililerimiz otursalarda keske bir dusunseler… ve de cozum dusunseler boyle olmazdi saniyorum.

Bulgaristan, rahmetli Turgut OZAL doneminde epey populer olmustu, nasil olmasin ki, komunizmin dagilmasiyla rahatlayan ulkede bulunan Turkler ANAVATANa donme umudundaydilar ve o donem Naim Suleymanoglu`nun ulkemize gelisinin bizdeki mutlulugunu hatirlayanlar bilir ancak. Bulgaristan gocmenlerimiz akin akin, trenlerle otobuslerle gelmislerdi anavatanlarina..ne hayallerle:)))) simdi de Bulgar vatandasligina donmek isteyenler cogalmis diye okudum gazetede…Ne de olsa artik Bulgar vatandaslari Avrupa`da rahatca dolasabilecekler ya:))))

27.01.2004

Phnom Penh Ve Tuol Sleng Hapishanesi – Kamboçya

TUOL SLENG Hapishanesi – KAMBOÇYA
Tuol Sleng, eski bir okul olup, Kızıl Khmerler tarafından daha sonra hapishaneye çevirilmiş ve ANGKAR adını verdikleri düzene karşı olduğunu düşündükleri herkesi bu hapishaneye atarak, çeşitli işkenceler yapıp, daha sonra da bu insanları öldürmüşlerdir.

Tuol Sleng, Mayıs 1976’da hapishaneye çevirilince, S-21 adıyla anılmaya başlanmıştır. Buraya getirilen suçlular, Kızıl Khmer rejimine düşman olduğu düşünülen insanlardı. 1962 yılında, PONHEA YAT adı ile okul olarak kurulan bina, lise olarak kullanılır ve General Lon Nol zamanında okulun ismi Tuol Svay Prey Lisesi adıyla anılmaya başlar. Kızıl Khmerler yönetimi ele geçirince okulun duvarları tel örgülerle kapatılıp bir hapishane haline getirilir. Tel örgüler daha sonra elektrik akımı ile güçlenirilerek, tutukluların kaçması engellenir. Okul etrafındaki binalar da hapishane kullanımına dahil edilir ve bu binalarda hapishane yönetimi çalışır.

Tuol Sleng’deki bütün sınıfların dizaynı değiştirilerek, basit tuğlalar kullanılarak, küçük bölmeler yapılarak hücreler haline getirilir. Pencereler demir parmaklıklarla kapatılır, her hücreye bir tutuklu konulur ve orta katlara bayanlar hapsedilir.

İlk zamanlarda suçluların sorgulanması yan binalarda yapılırken, daha sonraları suçluların diğer binalara götürülüp getirilmeleri zor olduğu için, hapishane müdürü Duch tarafından aynı binada açılan bir bölümde sorgulanıp işkence yapılmaları sağlanmış olur. Bu sayede görevliler de yorulmaktan kurtulurlar.

Hapishanenin müdürlüğünü yapan Duch, daha önceleri bir matematik öğretmeniyken, Kızıl Khmerler döneminde hızla yükselerek, bu katliam merkezinin başına özel seçilmiş ve görevini de en iyi şekilde ifa etmiştir.

Hapishanede görevli kişi sayısı 1720 kişi olmuştur. Bu sayının 148’I ofis görevlisi, 141’i hapishane görevlisi, 54’ü sorgulama ve işkence görevlisi ve 1377’si genel görevlilerdi.Görevliler içinde henüz 10-15 yaşlarında çocuklar da görev almaktaydı ve bunlar S-21’in güvenliği için özel bir eğitimden geçirildikten sonra, her türlü vahşete hazır birer ölüm makinesi haline geliyorlardı. Kendilerinden çok yaşlı tutuklulara, her türlü mezalimi çekinmeden yapmayı zamanla daha kolay başarıyorlardı.

Hapishanenin 2 yönetim bölümü vardı , birinde müdür Duch ve idareciler bulunuyorken, diğer binada, sorgulamalar, dokümantasyon ve genel işler hallediliyordu. Hasta tutukluların tedavileri ,sadece kendi hücrelerinde yapılıyordu. Hastabakıcılık görevini yapanlar ise, gene 10-15 yaşlarındaki çocuklardı.

Tutuklular, ülkenin her tarafından ve her milletten olabiliyordu. Vietnam, Lao, Tayland, Pakistan, Amerika, Kanada, Yeni Zellanda, İngiltere ve Avustralya vatandaşları da bu hapishanede sorgulanıp, Amerika ya da Rus casusu oldukları öne sürülerek işkenceye maruz kalıp, daha sonra da kurşuna dizilerek öldürülmüşlerdir. Kamboçya vatandaşları arasında ise genelde işçi, köylü,mühendis,professor, öğrenci, öğretmen ve hatta diplomatlar bile burada hapsedilmişlerdir. Bazen tüm aile üyeleri, hep birlikte hapse atılıp, yeni doğmuş bebekleri ile beraber işkence yapılıp daha sonra da öldürülmüşler ve toplu mezarlara nakledilmişlerdir.

1975-79 yılları arasında Kızıl Khmer kayıtlarına gore, Tuol Sleng Hapishanesinde hapsedilen kişi sayısı net olmamakla beraber:
-1975 yılında 154 kişi
-1976 yılında 2,250 kişi
-1977 yılında 2,330 kişi
-1978 yılında 5,765 kişidir.

Gerçek rakamlar bu sayının çok üzerindedir çünkü birçok doküman Kızıl Khmerler tarafından yakılmış ve yokedilmiştir. Anılan rakamlar sadece kayıtlarına ulaşılabilen kişilerin sayısıdır.

Hapishaneye getirilen suçlular ortalama 2 ila 4 ay arası kalıp, öldürülüyorlardı. Diplomat ve üst düzey görevlilerin işkenceleri daha uzun tutulmaktaydı.

Tutuklular, hücrelerde, ayakları demire kilitlenerek hapsediliyordu ve bazen 4, bazen de 20-30 tutuklu hep birlikte bir demir çubuğa ayaklarından kilitlenirdi. Her tutuklu hapishaneye geldiğinde fotoğrafı çekilirdi. Bütün geçmişi kaydedilir ve çırılçıplak soyulur ve tüm eşyalarına el konordu. Yatacak yatakları olmayıp, beton üzerinde yatırılırlardı.

Her sabah, saat 4’te, tutuklular kaldırılır ve şortları indirilip, kontrolden geçirilirlerdi. Daha sonra, sabah sporu adı verilen başlarını sağa sola çevirme, ayakları demir çubuğa bağlı olduğu halde yarım saat ayaklarını kaldırıp indirme gibi hareketleri yapmaları istenirdi…Yapamayanlar, görevlilerden her türlü kaba kuvvete maruz kalırlardı. Günde 4 kez kontrolden geçirilen bu tutuklular, her seferinde ayaklarını kaldırıp, ayaklarındaki demirin gevşekliğini görevlilere control ettirirlerdi ve gevşek olan demirler iyice sıkıştırılırdı. Tuvalet yoktu ve hücrelere boş mermi kutuları konulur ve bu kutulara ihtiyaçların giderilmesi istenirdi. Konuşmak yasaktı ve izinsiz hareket eden suçlular da dayak yerlerdi. Her türlü hareket izinle yapılmak zorundaydı. Görevlilerden izin almadan ayağa bile kalkmak mümkün değildi. Buna uymayanlara 20 ila 60 kırbaç cezası verilirdi. Her hücrede, hapishane kuralları, kara tahta ile yazılıp asılı dururdu ve kurallar şöyleydi:

1. Sana sorduğum sorulara cevap vereceksin. Cevap vermeme hakkın yok!
2. Benden hiçbirşeyi gizlemeye çalışmayacaksın.
3. Sistemimizi bozmayı aklından bile geçirme.
4. Sana soru sorduğumda, düşünmeden cevap vereceksin.
5. Sorunlarınla ve yönetimle alakalı hiçbir şey söyleme!
6. İşkence sırasında ağlamayacaksın.
7. Hiçbir şey yapma, otur ve emirlerimi bekle! Emir vermiyorsam, sessiz ol! Sana birşey yapmanı söylediğimde, itaat edeceksin ve dediklerimi zevkle yapacaksın!
8. Diğer tutuklularla gizli iletişim kurmayı deneme.
9. Bu kurallara uymadığında elektrik cezasına hazır ol.
10. Benim dediklerime uymadığında 10 kırbaç ya da 5 elektrik şoku seni bekliyor olacak.

Bütün tutuklular, yatmadan önce bile izin istemek zorundaydılar. Uymayanlar acımasızca cezalandırılıyorlardı. Tutuklular, banyo ihtiyaçlarını da banyo olarak kullanılan tek hücrede, sırayla ve çok az su ile yapmak zorundaydılar. Bazen haftada bir kez sadece yıkanmaya izin veriliyordu. Hijyen özelliği olmayan hüzrelerde kalan bu tutukluların birçoğu hastalıklardan ve yetersiz tedaviden dolayı zaten ölmekteydiler.

Hastalara yemek olarak her gün sadece bir su bardağı pirinç lapası verilmekteydi ve yetersiz beslenme sayesinde açlıktan bile ölümler olmaktaydı.

1975 yılı sonlarında Vietnam askerlerinin ülkeyi ele geçirmesi ile Tuol Sleng Hapishanesi de Kızıl Khmerlerin elinden alınmış olur. Hapishaneye giren askerler, gördükleri sahnelerden şok olurlar. Henüz birkaç gün once işkence ile öldürülmüş ve o şekilde bırakılmış tutuklu cesetleri beklemektedir hücrelerde. Kahramanlıklarıyla övünen Kızıl Khmer askerleri, kaçarken birçok dokümanları da ortada bırakmışlardır.

Hapishane daha sonra SOYKIRIM MÜZESİ olarak kullanıma açılır. 1980 yılından beri de turistlerin ziyaretine açılmıştır.

27.01.2004

Tayvan – Tayvan

Tayvan benim ilk gozagrimdir, 1990 yilindan beri senede 2 kez ziyaret ederim.Taipei bildiginiz uzere Taiwan`in baskenti. Genelde seyahatlerim Taipei agirlikli olmakta…

Lisedeyken isyerine Tayvan’dan mektuplar gelirdi ve Gönderen kösesinde “Taiwan, ROC” diye yazardi…O zamanlar daha yeni yeni ingilizcemin gelistigi dönemler oldugundan ROC ne demek acaba diye düsünür dururdum….en sonunda ögrendim neymis ROC ? Republic Of China demekmis.

Tayvan`da tayvan cincesi konusulmaktadir, bu biraz sive farki olan bir cincedir, Tayvanca diye bir dil de kullanilir ada sakinlerince ve bu biraz daha zor anlasilir bir dildir. Tayvan`da cincenin en eski sekli basitlestirilmemis cince kullanilir, simdi sorabilirsiniz ne demek bu diye, anlatayim . Cin`de alfabedeki zorluklari kolaylastirmak icin bircok karakteri kisaltmis ve karakterlerin daha kolay yazilmasi programina girilmistir, okullarda artik bu tip basitlestirilmis alfabe ogretilir Cin`de, ama Tayvan klsaik alfabeden odun vermemektedir, bu nedenle Tayvan`daki bazi karakterleri Cin`de artik goremezsiniz.

Cin ile Tayvan arasindaki sogukluklar cesitli zamanlarda ekranlarimiza gelmekte..Cin taraftari politikacilarla, ozgurluk taraftari politikacilarin sac saca, basbasa kavgalarini buradan gulerek izlemis olsakta, olaya biraz dikkatli bakinca aslinda ne kadar zor bir secim oldugunu kolayca anliyoruz. Cin ile birlesmek nasil olacak? SOnra bir donem Cin bu insanlari kendi eliyle kovmus Cin`den, simdi Tayvanlilaa gelin biz birlik olalim demeleri ne kadar baglayabilir bir Tayvanli`yi? Politikacilarin da cozmeye calistigi ama sonunda kavgaya tutustugu nokta iste bu…Birlik mi , ozgurluk mu? Bekliyorum bakalim ne olacak sonucta… Ama sunu belirtmeden gecemiyecegim…Amerika Tayvan uzerinde daima onemle duruyor ve Jandarmaliktan vazgecmiyor, Cin ile her toplantida TAYVAN meselesi konusuluyor…..

Cinliler Tayvan`i sanki kendilerinin bir parcasi gibi gostermekten cekinmiyorlar ve son 5 seneden beri ozellikle her Cin haritasinda Tayvan eyaleti olarak ciziyorlar. Konustugum neredeyse her Cinli Tayvan Cin`in bir parcasidir diyor, ama konustugum her Tayvanli`dan ayni sozleri duydugumu soyleyemiyecegim…Tayvanlilarin halen buyuk bir cogunlugu ozgurluk taraftari.

Tayvan`in o kadar cok eski bir tarihi yok, tabii ki yasayan ilkel kabileler olmus cesitli donemlerde ama oyle mukemmel bir uygarlik olarak yukselememisler..bunda da ada olmanin ve disa acilamamanin verdigi sikinti unutulmamali. Zaten Tayvan`in soyle ciddi anlamda onemi 17.ci yuzyilda basliyor. O zamana kadar yasayan kabileler balikcilikla ugrasan insanlardi. Daha sonra Cin`den insanlar yavas yavas bu adaya yerlesmeye basliyorlar ve en onemli nufus artisi 2. Dunya savasi sonrasi Cin`den gelen gocmenler tarafindan oluyor ve bugunku modern Tayvan`in ortaya cikmasi iste bu doneme rastliyor.

Adaya yerlesen Cinliler`e yeni is imkani saglamak dogal olarak onlarin buraya gelmelerinde onayak olan Amerikalilara dusuyor ve yeni yeni fabrikalar, agir sanayiler buraya kurulup insanlarin dunyaya acilmasi ve mal satmalari destekleniyor. Bu destekler tabii ki insanlik namina degil politik nedenlerle yapiliyor. Kimse elin Cinlisine Allah rizasi icin kalkip Amerika`dan gidip yardim etmiyecegine gore:) Bu konuyu fazla incelemeye burada gerek yok saniyorum.

Taipei ilginc bir sehirdir…Sokaklar o kadar birbirine benzer ki, her gectiginiz yeri digerine benzetirsiniz. Mesela Nanjing caddesi en buyuk caddelerden biridir ve bir cok bolumden olusur, dogu , bati, birinci kisim, besinci kisim vesaire…Eger bir adrese gidecekseniz kesinlikle hangi kisim olduguna dikkat edin yoksa ortada kalabilirsiniz…

Taipei`de onemli turistik merkezler arasinda Tarih muzesi beni en cok etkileyen yerdir. Eger vaktiniz varsa kesinlikle kacirmayin derim. Burada Tayvan tarihinden kesitleri ogrenirken ayni zamanda eski donemlerde TIBET RAHIPLERInin insan kafataslarindan nasil icki kadehleri yapmis olduklarini ve bugunlerde bu kadar populer olmalarina karsin gizli kalmis ne gibi ozellikleri oldugunu bu muzede biraz gorebilirsiniz. Ama ozellikle bu bolumde fotograf cekilmesine nedense izin verilmiyor, dusunuyorum da acaba insanlarin Tibet rahiplerine bakisinin degisebileceginden mi korkuyorlar ki?

Taipei tapinaklari icinde en etkileyici olani bence LUNGSHAN tapinagi..17. yuzyildan kalma bu tapinagin daha sokagina girdiginizde burnunuza tutsu kokulari gelecektir…Icerde dua edenler, tutsulerle tanrilara dert anlatanlar , egilip yeri openler gorurseniz sasirmayin. Tayvanlilar Cinlilere nazaran daha dindardirlar. Din ozgurlugu burada daha fazladir. Lungshan Tapinagi da mukemmel bir fotograf malzemesi olarak kullanabileceginiz bir eserdir.

Tapinagin hemen onunde aksam vakitlerinde KOR MASAJCILAR siralanir… Bu korlerin cok iyi masajci olduklarini ogrendim. Ben yaptirmadim ama tavsiye edildi , denemesi size kalmis:)))

Tapinak civarinda NIGHT MARKET yada gece marketini sorun… Gece marketinde ufak tefek hediyelik esya ve incik boncuk bulacaginiz gibi asil ilginc olan Yilan Marketini de goreceksiniz.. Bu market kucuk bir pasajdan olusuyor, ozelligi ise buraya insanlarin gelip ozellikle yilan ve su kaplumbagasi eti yeme ve kani icmeleri.. Fotograf cekmek kesinlikle yasak burada, ama ozellikle yilanlarin nasil kesildigi , kanlarinin ickiyle karistirilip nasil icildigi, daha ilginci ise, yilan zehirinin nasil akitilip onun bile icildigine sahit olacaksiniz.. Bu noktada burada tayvanlilara soyle boyle demek derdinde degilim tabii ki cunku onlarin kulturune gore yilan ve su kaplumbagasinin eti de kani da cok degerli ve genclik asisi sayiliyor. Insanlar ozellikle gelip burada o kadar para verip yemeklerini yiyorlarsa bir nedeni vardir onlara gore oyle degil mi???

Bilgisayar ve elektronik uzerine birseyler bakiyorsaniz, BADEH Caddesine gidin.Ama ic piyasada fiyatlar o kadar cazip gelmiyecektir bastan soyleyeyim. Ben sahsen hayal kirikligina ugramistim gittigimde ama gene de yeni teknolojilere bakmak isterseniz bir bakmakta fayda var derim.

Bugün dünya bilgisayar sektörünün kalbi Tayvan’da atmakta..Bu sadece bilgisayar için degil daha birçok sektörde böyle.Çogunuzun cebini süsleyen kalemler, evinizde isyerinizde kullandiginiz elektronik cihazlar ve daha nice esyalarda ‘Made in Taiwan’ yazisini görmek mümkün…Insan şöyle bir düsünüyorda bizim yuzolcumumuz yaninda sadece bir sehrimiz kadar yüzölçümüne sahip olan bu ADA’dan eksigimiz ne acaba ?

Tayvan`da yemek konusundaki problemi son senelerde biraz atlattik sayilir cunku acilan KUNMING Restaurant bizim zevkimize yakin yemekleriyle en azindan pidesiyle mukemmel bir lokanta olup cikiverdi. Kendisi de musluman olan YAKUP Bey sevimli bir kisi ve sadece Turk oldugunuzu soyleyin ve size o zaten yiyebileceginiz yemekleri getirecektir. Coban salatasi , Musakka, biberli et tavsiye edilen yemeklerden:)) Kunming Restauranti butun turist kataloglarinda gorebilirsiniz.ozellikle THIS MONTH IN TAIWAN Dergisi heryerde zaten bedava dagitilmakta ve orada gerekli bircok bilgiye de ulasabilirsiniz Tayvan ile alakali.

Yemek dedim de aklima MONGOLIAN BARBEQUE geldi . onu da anlatayim bari . Bir keresinde bir firma bizi Mogol lokantasina goturdu, etler dilimlenmis ve hazir bir sekilde bekliyor koca tepsilerde, tabaginiza istediginiz tavuk, koyun, inek artik neyse etini alip ahciya veriyorsunuz, ahci da kocaman ates uzerinde duran tava uzerine atip o etleri biraz sebze ve baharat ve tuzla karistirip bir guzel kizartip tabaginiza koyuyor . Ilginc bir pisirme sekli, ilginizi cekebilir.

Tayvan bir motorsiklet cenneti bu arada. Trafik isiklari yesile dondugunde sanki motorsiklet ordusu hareket ediyormus sanirsiniz. Sokaklarda parketmis motorsikletler zaten bir seriti dolduruyor ve size dar bir yer kaliyor yurumeniz icin.

Taksi soforlerinden ilginc bir sey ogrendim. BINLANG… Bu hindistan cevizinin daha tomurcuk hali, ve icine kesip bir sos koyuyorlar, kucuk paketler halinde satiliyor ve taksiciler bunu sakiz gibi cigniyor ve tadi gecince de bir guzel tukuruyorlar. Bunu cok cigneyenler hemen anlasiliyor cunku disleri kahverengi yapiyor bir muddet sonra, bu kadar sevilme nedeni ise uyku kacirmasi, gece gec saatlere kadar calisan taksiciler bunu cok sik kullaniyorlar. Bu arada ben de denedim ve de hosuma gitti, her Tayvan seyahatimde bundan bir paket cignerim, isin komik tarafi bunu genelde taksicilerde gormeye aliskin Tayvanlilar bir yabancininda sevebilecegini dusunemedikleri icin oldukca komik bir etki yapiyor uzerlerinde:)))) Birbirini durtup a aaaa adama bak binlang cigniyor dediklerini cok hissetmisimdir:)))) ama deneyin, belki sizin de hosunuza gidebilir.

Tayvan`da ticareti devlet elinden geldigince yurtdisina acmaya calisiyor, her turlu setegi veriyor, insanlar gruplar halinde dunyanin dort bir tarafindaki fuarlara gidiyorlar..Benim birkac arkadasim senenin 3 ayi fuar fuar geziyor ve siparis aliyorlar…Devlet destegi cok onemli bu noktada, ozellikle ilgimi ceken bir nokta su oldu: Isadamlari dernekleri fuar programlarini toptan ayarlayip gidilecek yerlerden bircok indirim aliyorlar, dernekler araciligiyla devletlerden inanilmayacak destekler aliyorlar, sizin ayni fiyata 6 metrekare alacaginiz fuara ayni parayi verip 3 kati yer aliyorlar ..nasil mi? BIRLIK BERABERLIKLE….Tayvanlilar tek degil birlik olunca guclu olunacagini ogrenmisler kisaca.. En buyuk rakipler bu isbirliklerini omuz omuza yapiyorlar …inanmazsaniz inceleyin. Ben acaip saygi duydum bu yonlerine.

Tayvan ekonomisi gecen senelerde buyuk sikintilar yasamasina ragmen su siralarda standart cizgide gitmektedir. Yakin gelecekte cok ani degisiklikler beklenmemektedir. Ama Cin her gecen gun buyudukce Tayvan uzerinde agirligini artirmakta. Tayvan ise dunya capinda devlet statusune girebilme cabasinda ama Cin devlet olarak tanimaya kalkanlara agir tepkiler vermektedir. 5 sene evvel Kore`den aldigim Tayvan vizesinde ustte TAIWAN REPUBLIC yazdigi icin istanbul`daki Cin konsoloslugu benim Cin vizesi alamiyacagimi, tek cozumun pasaportumun degistirilmesi gerektigini soylemislerdi ve pasaportu yenilemek zorunda kalmistim. Kore Tayvan`i devlet olarak taniyordu ve oradaki vizelere TAYVAN CUMHURURIYETI yazmasi maalesef basimi epey agritmisti. Sniyorum artik bu sorun devam etmiyor eskisi gibi. Ama siz gene de Turkiye`den alin Tayvan vizenizi ne olur ne olmaz.

Tayvan her ne kadar turistik bir ulke olmasa da bence eger kucuk bir ulkenin nasil gelisebildigini gormek istiyorsaniz kacirmamaniz gereken bir ulkedir. Kucuk capli bir Cin kulturunu gorme firsatini yasayacaginiz bu kucuk adada size bircok sey cok ilginc gelecektir.

Tayvan kucuk bir ada dedik ama ulkemizdeki o hazin deprem felaketi sirasinda ozellikle budist TZU CHI Vakfi araciligiyla acaip yardimlar yolladilar bize. buradan tekrar bu vakfa tum milletim adina tesekkuru bir borc bilirim.

Saygilarimla

Subat 2001

Ali BAYLAR

Tayvan – Tayvan

-Hosgeldiniz. Ne icersiniz?
-Tayvan cok sicak.Soguk su alabilirmiyim?
-Tabii
-Mustafa Abi, soguk su dedin degilmi? Bu getirdikleri
sicak su.
-Bu getirdikleri sicak su!
-Herhalde yanlis anladi.Bir daha isteyelim.
Ama gelen yine sicak su.
Tayvana ilk gelisimiz 1997 yaziydi ve soguk su istiyorsak buzlu su dememiz gerektigini buzlu su desekte bir cok sirkette soguk su olmadigini ogrendik ve gelen bir bardak sicak su ile bizden cok farkli bir kultur ile tanismis olduk.

Her milletin kendine has farkli , ilginc ve gorulmeye deger kulturu vardir.Simdiye kadar bulundugum ulkeler icerisinde Tayvan da cok farkli bir kulture sahip.Gorulmeye deger ornek alinabilecek cok guzel degerlerin yaninda Turk insani icin garip gelebilecek farkli unsurlarin oldugu bir kultur.
Yirmi katli bir binada oturup yanindaki kapi komsun ile hic bir araya gelmemek …..Yolda karsilastigin Tayvanli her insanin sarisin , kumral yani esmer olmayan insanlari, daha dogurusu her yabanciyi suphesiz Amerikali dusunmesi…Dorduncu ve onuncukatlarda daha ucuza kiralik yer bulunabilmesi….

Bunun yaninda takdir edilip , ornek alinabilecek cok degerlerde var.Yesil isik yanmasina ragmen ondeki aracin soforu cep telefonu ile konustugu icin hareket
etmemesini , kizilacak bir sey olmasi lazimken sabirla bekleyip kornaya basmamasi…Yabancisin diye heryerde bir cok insanin sana yardim etmek icin elinden geleni yapmasi…Posta memuruna kadar cogu insanin kendine
gunluk , haftalik, aylik program yapip not tutmasi…Bir isi zorda olsa basarmak icin sonuna kadar takip edip , sabredip yilmamasi…Kucucuk bir ada icinde enerji dolu bu insanlarin cok calisip eskiden calismak icin gittigi insanlarinin simdi
Tayvan`a calismaya gelmesini saglayacak kadar cok calisip , Tayvani bu gunlere getirmesi ise herseyin ustunde takdir edilecek bir sey…

Tayvanda ticaret yaparken hergun farkli kulturun birbaska ozelligini ogreniyor, bazen de gipta edip keske bu guzel degerler herkeste olsa diyorum.

Cok zengin ve birbirinden guzel yemekleri olan Turk mutfagini bilen bir Turk olarak Tayvan yemeklerine alisamasamda sevebilecek cok sey var Tayvanda ve
burada yasamaktan memnunum…

Erol Kozoglu
Tayvan`da yasayan bir Turk isadami… Mart 2001

Nepal – Nepal

Nepal`i hep filmlerden hatirlarim..Seneler boyu seyrettigim o mistik havali filmlerde kahramanimiz modern hayatin sikintilarindan kopup gelir ve Nepal`de bir tapinakta ic huzura ulasirdi…

Kafamin bir kosesinde her zaman Nepal`e birgun gidebilmek hayali yasardi.. Ve buna Hindistan ziyareti sirasinda Nepal`i de ekleyerek ulasma sansim oldu..

Nepal icin vize gerekiyor ve bunu Nisantasi`ndaki Fahri Konsolosluktan alabiliyorsunuz hemen. Ulasim olarak direkt ucus henuz yok, bu nedenle biz GULF AIR ile ucmayi tercih ettik. Bahreyn uzerinden gectik. Hindistan seyahati sonrasi Kathmandu`ya ucup dunyaca unlu bu kente ayagimizi bastik.

Kathmandu tam bir turist sehri.Hayat Amerikali ve Avrupali turistlerin tum ihtiyaclarini gidermek icin programlanmis. Aradiginiz herseyi bulabilirsiniz. Himalaya dagina gidecek dagcilar icin her turlu erzak ve aksesuar bulunuyor.

Otellerin fiyati cok degisken, 10 dolardan 120 dolara kadar konaklama mumkun. Biz 60 dolarlik bir otel sectik ve idare ederdi. Ama turist kitaplarinin dedigine gore 10 dolarlik bircok otelin standartlari da o kadar kotu degilmis…

Nepal Krallikla yonetilen bir ulke ve komunizm halen etkisini surduruyor. Nepal fakir bir ulke. Insanlar guleryuzlu..Her kosede bulunan tapinaklarda insanin genzini yakan tutsu dumani karsiliyor .. Sokaklarda degisik bir kosusturma, gelenler gidenler, insani yoran bir ortam,,hele Durbar Square denilen o meydan yok mu? O kalabaligi yasamaniz lazim..o hava bir degisik gercekten ve anlatilamayacak bir an..

400 basamakli Swayambhunat tapinagini kacirmayin Kathmandu`da. Mukemmel bir tapinak..eski ve cekici. Oldukca yuksekte ve Kathmandu`ya yukardan seyrediyorsunuz burada..400 basamagi cikana kadar birkac mola vereceginizden eminim..tapinagin diger adi maymun tapinagi..bu ismi vermeleri cok dogal cunku yolunuz boyunca maymunlar kosturup duruyor onunuzden yaninizdan…

Taksiciler burada cok ilginc..Hindistan`daki rikshalar burada da mevcut ve fiyatlar soforun insafiyetine kalmis durumda…Pazarliksiz hayatta binmeyin, sonra uzulurseniz karismam:)

Durbar Meydaninda HOLY yani kutsal sayilan insanlar sizi yanlarina cagirip guya kutsamak istiyorlar…nitekim beni de yanina cagiran bir pesmurde, kir pas icindeki bu insana soyle bakip eger kutsallik bu sekil olmaksa birakin ben kutsanmadan yasayayim demeden gecemedim.Bu insanlarin yuzu gozu boyali, ustleri dokuluyor, gelen gecenin verdigi yemeklerle geciniyorlar…dilenmeleri cok normal karsilaniyor cunku dilenmek insanin nefsine agir gelir ve dilenirseniz gururunuzu ayaklar altina alirsiniz felsefesi
ile dilencilik destekleniyor….

Kathmandu seyahati sirasinda degisiklik yapip Everest`e ucak sefasi yapalim deyip 200 dolar vererek sabahin 5`inde kalkip havaalanina koylduk ama sansimiza hava bulutlu oldugu icin ucus iptal edildi..ve otele buyuk bir hezimetle geri donduk..

Biz de paramizi geri alip o parayi Safari turuna yatirarak macera yasayalim dedik. 2 gunluk bir turdu bu ve Dunya`da nesli tukenen tek boynuzlu gergedan gorme sansimiz olacakti..buyuk bir zevkle otobuse atladik ve topu topu 180 kilometrelik yolu yollarin rezaleti yuzunden 5 saatte zor alabildik…Bir kasabada birakti otobus bizi ve bu noktadan sonra bir jeep ile dag yollarini gecmeye basladik…yanimizda bir antropolog vardi ve Nepal`de tam 15 yilini Nepal yerlileri uzerine calisma yapmakla gecirmisti. Mukemmel Nepalce konusuyordu. Yanimizda boyle bilgili birinin olmasi bizim icin bir sansti.

Neyse gide gide bir tatil koyune ulastik..bungalow evler ve orman ve patika ..mukemmel bir kacis modern hayattan…evlerde elektrik yok ve gaz lambasi kullaniliyor. her yerde bocekler cevrenizi sariyor. gozunu sevdigim medeniyet neredesin? ama gene de mutluyum, cunku farkli bir tarz bu. Aksam ustu fil uzerinde safari gezisine cikiyoruz, yagmus yagiyor, balta girmemis bir ormanda fil ustunde ilerliyoruz…sessizligi kuslarin civiltisi ve yagmurun sesi bozuyor ama insani dinlendiren bir sekilde…ardindan rehberimiz sessiz olmamizi isaret ediyor. orada duruyor ve tek boynuzlu gergedanla karsilasma ve fotograflarini cekme sansina sahip oluyorum. Yolumuza devam ediyoruz ve geri donuyoruz koyumuze….Gece ilkel hayat sartlarinda butun olumsuzluklara ragmen derin bir uyku cekiyorum.Kendi kendime sasiyorum bu arada, temizlik konusunda titiz biri icin galiba fazla diyorum kendi kendime bu kadari da:)) ..

Sabah erkenden uyandiriliyoruz, kahvalti sonrasi ormanda yuruyuse cikiyoruz.Yagmur hafiften ciseliyor ve bize verilen naylon yagmurluklar bir nebze rahat hareket etmemizi sagliyor. Koskocaman orman icerisinde urperiyoruz aliskin olmadigimizdan.. Kus sesleri civil civil..yuruyus ayakkabim terlik sandalet…ayaklarim toprak ve cimenlerle temas halinde, muthis bir zevk bu camurlarla hasir nesir olarak yurumek..bir muddet sonra ayak basparmagimla ikinci parmagim arasinda bir igne batmasi gibi bir sizlanma hissediyorum, anlayamiyorum dogal olarak ne oldugunu, 3-5 dakika devam ediyorum yurumeye…dayanamiyorum ne oldugunu anlamak icin bir ayiriyorum parmaklarimin arasini , siyah bir yaratik…SULUK!!! bulmus helalinden 0 Rh + kani, korukluyor kerata kanimi… Grup lideri hemen tutup atiyor parmaklarimin arasindan rahatliyorum..

Ormandaki agaclar bir baska guzel geliyor yagmur yagdiktan sonra, hele sizde bir islak agac parcasina donmusseniz keyfinize diyecek kalmiyor zaten…

Timsahlar kenarda yuzuyor, ve biz bu nehirde dolasiyoruz, korku ve heyecandan memnun bir sekilde:) kenarda ilkel Nepalliler ilkel sistemleriyle balik tutuyorlar. onlar ilgimi cekiyor…

Safari seyahatimiz o kadar dolu dolu ve zevkli geciyor ki, donus yolunda uyuyarak geliyoruz…Yolda insanlarin kucuk tuvalet ihtiyaclarini hemen oracikta yol kenarina yapmalarini saskinlikla izliyorum..Nepal`de erkeklerin bu yaptigi dogal karsilaniyor. Bizimle birlikte bu safari turuna katilan degisik ulkelerden insanlarin maillerini adreslerini almayi unutmuyoruz. Katilimcilarin cogu ogrenci henuz ama dunyayi dolasiyorlar , imreniyorum…

Nepal`de insan kendini gercekten farkli bir ortamda hissediyor, bir taraftan mistik kokuyor bir taraftan turistik, diger taraftan dunyanin catisi denen himalayalarin bir bolumune komsuluk yapiyor…Ben Nepal`i cok sevdim ve tekrar gidebilmek icin elimden geleni yapacagim. Nepal insani cok sicakkanli. Insani rahatsiz etmeyen ilgi gostermeleri cok guzel. Hippilerin 1960`lardan itibaren bu ulkeye akin akin gelmesinin de halk uzerinde yabanciya aliskin bir hava veriyor ve sokaklarda yururken fazla rahatsiz olmuyorsunuz. Siz de degisik bir ulkeye gitmek isterseniz Nepal ile bu amaciniza ulasabilirsiniz.Kesinlikle imkaniniz varsa kacirmayin derim.

27.01.2004


Bahreyn – Bahreyn

Bahreyn, Arabistan’ın doğusunda ve 33 adadan oluşan küçük bir devlettir. “BAHREYN” ismi Arapça “İKİ DENİZ” anlamına gelmektedir. Buradaki iki deniz, deniz dibindeki tatlı su kaynaklarının, tuzlu su ile karışmasından dolayı iki ayrı deniz olarak sayılmasından dolayıdır.

Bahreyn’in en önemli ürünü, incidir. Devlet daireleri cumartesi- çarşamba günleri arası saat 07:00-14:15 arası çalışırlar. Normal işyerleri öğleleyin hava çok sıcak olması nedeniyle genelde 12:30-15:30 arası mola verirler. O saatlerde boşuna alışveriş yapmayı hayal etmeyin. Bu saatlerde yapılacak en iyi seçim büyük Alışveriş Merkezlerinden birine gitmektir.

Bahreyn’e 1999 yılında Hindistan’a yaptığım seyahat sırasında gitmiştim..

İstanbul’dan GULF AIR havayolları ile Bahreyn üzerinden, Hindistan’ın Mumbai kentine geçmiştik. Dönüşte 2 günlük bir boşluk vardı ve bunu Bahreyn’de kalarak geçirmeye karar vermiştik.

Herşeyden önce ilk izlenimim, bir ÇÖL ülkesinde olduğumdu.. Heryer çöl kumları ile kaplıydı. Modern şehir olmasına rağmen heryerin sanki deniz kumu ile kaplı oluşu belkide bende bu intibayı yaratmış olacak…

Kaldığımız oteli GULF AIRLINES aracılığı ile seçtiğimiz için mükemmel bir konfora sahip olmuştuk. Eğer Bahreyn’e gitmeyi düşünüyorsanız en iyi seçimlerden birisi havayolu aracılığı ile otelinizi ayarlamanız, çünkü bu oteller gerçekten hem çok güzel, hem de normal fiyatının yarı fiyatına kalabiliyorsunuz.

Geceyi güzelce uyuyarak geçirdikten sonra sabah kahvaltısı sonrası ilk işim, bir taksiye atlayıp şehir merkezine gitmek oldu. Takside çalan müzik, bizim Türk popçularının söylediği bir şarkıydı ve bizimkilerin, bu arap şarkılarını, nasılda birebir kopye etmiş olduklarını kanıtlıyordu bir kez daha…

Taksici bizi şehir merkezi olduğunu söylediği bir yerde indirdi. Biraz sokaklarda dolaştım ama bana çok cazip gelmedi. Bizim Mahmutpaşa tipinde bir alışveriş merkezini dolaştıktan sonra başka bir taksiye binip büyük bir alışveriş merkezine götürmesini istedim.

Bu sefer de Akmerkez ayarında bir alışveriş merkezine geldik. Her yerde yabancılar ve özellikle Rus bayanlar dikkat çekmekteydi. Her köşede MARKA ürünler ve astronomik fiyatlar…tabii ki hiçbir şey almadan döndüm otele…. Sırf alışveriş yapmış olmak için kazık yiyecek değilim kimse kusuruma bakmasın :))

Bahreyn genel olarak hayat standartları bizden yüksek bir ülke..Halk genelde zengin ve işçilerin çoğu Hintlilerden oluşuyor.

Bahreyn’in temiz denizi dalmayı sevenler için çok ideal. Bütün Bahreyn turizm dergilerinde bu denizin resimlerini görebilirsiniz..

Eğer çok uzun süre bir ülkede kalmayı düşünmüyorsanız ve bir ülke görme amacındaysanız, Bahreyn, size iyi bir seçim olabilir. Şahsen ben 3 günden fazla kalabileceğime inanmıyorum artık:)))

30.07.2002 

İsviçre – İsviçre

İsviçre Avrupa`nin en ilginc ulkelerinden biridir. Almanya, Italya, Fransa gibi ulkelerin komsusu olan Isvicre`de insanlarin cogu en az iki dil konusmakta. Genelde sinir bolgelerinde yasayan insanlar sinir ulke dilini konusmaktalar. Almanya sinirinda Almanca konusuluyor mesela.

Isvicre`nin en guzel tarafi dogal olarak ALP daglarinin bir bolumunun bu ulkede olmasindan kaynaklaniyor. Ulke`nin en onemli sehri Zurih ve Turk Havayollari bu sehire direkt olarak ucmakta. Turk iscilerin de cokca calistigi bu ulkede zorda kaldiginizda Turk vatandaslarimizi yaninizda bulabilirsiniz.

Isvicre`ye 2000 yili temmuzunda Italya`dan Almanya`ya gecerken arabayla ugradim. Ozellikle daglarin oldugu yolu tercih ettim ve kesinlikle altinizda araba varsa size bunu tavsiye ederim. Elinize alin bir yol haritasi ve vurun arabayi dag yollarina…Iste o zaman cocuklugumuzdaki Heidi cizgifilminin gectigi ALPLERde sanki bir masal kahramani edasiyla, o guzelim manzaralarda agziniz acik yolalirken alacaginiz mutlulugun anlatilmasi mumkun olmayacaktir. Fotograf makinemin en cok calistigi ulkelerden birisidir Isvicre. Saniyorum 6 rulo film bitirdim o guzel manzaralara bakarken. Bazen o kadar mukemmel manzara oluyordu ki arabayi kenara cekip 5-10 dakika o guzellikleri seyrederek geciriyordum.

Insanin kendini kaybettigi bir dunya burasi. Tefekkur veya meditasyon yapanlara kesinlikle tavsiye ederim O yuksek kayaliklara akipta insanin dusunmemesi imkansiz zaten.

Dag yollari haricinde transit yollar mukemmel Isvicre`de. Alplerin altindan gecen ve belkide dunyanin en uzun tunellerinden birisi olan Saint Gotthard 16,3 km uzunluguyla dikkat cekmekte. Aslinda tunel yerine dag yolundan gitmek istemistim ama yanlislikla tunele girince maalesef o uzun tunelden yeraltindan giderek belkide gorebilecegim o mukemmel dag manzaralarindan olmustum. Ama gene de Saint Gotthard tuneli de gorulmeye deger tunellerden biri dunyadaki. Bizim senelerdir bitirilemeyen Bolu Dagi tunellerinden sonra o tunele girince insan biraz da kotu oluyor hani….

Isvicre insani diger avrupa ulkelerine nazaran daha canayakin. Bunun onemli nedenlerinden birisi karisik toplum olunmasindan kaynaklaniyor.Milliyetcilik Fransa`daki gibi anormal seviyede asla degil. Insanlara birsey sordugunuzda ellerinden geldigince yardimci oluyorlar.

Hayat standartlari epey yuksek. Isvicre denince ulkemizde genelde isadamlarinin gizli hesaplariyla gundeme gelen ISVICRE BANKALARI nedense aklimiza gelir ilk anda… Isvicre`nin anayasasi diger ulkelerden bazi yonlerden farkli ve hesap acmak cok kolay . O nedenle avrupali isadamlarinin da genellikle hesaplari bu ulkede aciliyor.

Isvicre cikolatasindan bahsetmeden gecmekte herhalde yanlis olacaktir dusuncesindeyim. Alp daglarinin temiz havasindan gelen inek sutlerinden yapilan cikolatalar dunyaca unlu dogal olarak. Buraya kadar gidince insan yemeden yapamiyor hani.

Isvicre`de cikolata haricinde diger onemli urunler bicak ve saat. SWISS ARMY KNIFE veya SWISS MADE dedigimde hepinizde birseylerin cagristigini hisseder gibiyim.Yanilmadiniz isvicre bicaklari ve saatleri sadece bizde degil dunyada unlu. Alisveris yapacaksaniz bunlardan hediye alabilirsiniz.

30.07.2002